13 Aralık 2009 Pazar

Türkiye’deki Kürt Siyasetinde Barzani Darbesi


Türk ordusunun Irak’ın kuzey sınırları boyunca yığınak yapması ve bölgede gerginliğin artması sonucu olası bir müdahale endişelerini artırırken, Barzani’nin gerilimi artırmaya yönelik kışkırtıcı tavırlarında bir değişiklik gözlenmiyor. PKK’ya silah, patlayıcı ve lojistik destek verdiği bilinen Barzani, gerginliğin artmasından dolayı ellerini oğuşturuyor olsa gerek. Türk ordusunun olası bir harekattan en çok bölgede yaşayanlar olacağını umursamayan Barzani, Türk ordusuna karşı askeri olmasa da diplomatik bir zafer kazanmış olacak.
Barzani için şimdiye kadar herşey yolunda gözükürken, elde ettiği başarılarına birden Temmuz 2007 seçimlerinin gölgesi düştü. Onca emek verdiği, oluşturduğu özel komisyonlar aracılığı ile yakın bir gözetim altında tuttuğu Türkiye seçimlerinde bağımsız Kürt adaylar geleneksel oylarının ancak yarısını alabildi. “Parti seçime katılmadı” dense bile kendilerine sağlanan özgür seçim atmosferinden sonuna kadar yararlanarak çok çalıştılar, ama ev ev görüştükleri ve adım adım izledikleri Kürt yuttaşların ancak yarısını yanlarına çekebildiler.
Öyle anlaşılıyor ki seçim sürecinde Türkler, Türkiye’nin bütünlüğüne yönelen tehdidi ciddiye almamış, onu Türk generallerine havale etmiş ve kendi gailesine düşmüştü. Ama Barzani’nin kışkırtıcı politikalarını ensesinde hisseden ve bundan artık bıkkınlık duyan Kürtler, Barzani taraftarlarına kırmızı kart göstermişti.
Seçim sürecinde Kürt siyasetine Barzani bombası düşmüştü. Oysa Türkiye’deki sempatizanları gibi, Barzani de Türkiye’deki seçimleri çok yakından izliyor, ayrımcı politikaların Türkiye sınırlarında yeşermesi için her türlü siyasi manevra yanı sıra, Kürt ayrımcılığı anlayışını canlı tutmak için PKK teröristlerine kucak açmayı sürdürüyordu. Hatta PKK terörist gruplarını yüreklendirmek için olsa gerek, Türkiye Kerkük’e karışırsa, bizde Diyarbakır’a karışırız diyebiliyordu.
PKK terörü kısa vadeli amaçlar için
Türkiye’nin güvenliğine yönelik dışardan gelen tehditlerin çok uzun vadeli olduğu biliniyor. Ama Barzani, PKK terörist örgütünü kendi kısa vadeli amaçları için kullanıyor.
Gerçekte Barzani’nin amacı, petrol zengini Kerkük’ü Irak’ın kuzeyindeki yönetim içine katmak. Böylelikle Irak’ın kuzeyindeki Kürt yerel yönetiminin ekonomik olarak özerkliğini koruması mümkün olacak. Bu amaçla, PKK’ya destek sağlayıp Türkiye’ye saldırtıyor. Bu şekilde PKK kozunu eline geçirerek bunu Türk ordusu ile pazarlık konusu yapacak. Amacı, “Siz Kerkük’te olup bitenleri görmezden gelin, ben de PKK’ya desteğimi çekeyim” biçiminde özetlenebilir.
Irak’ta Kürt yönetimi için tek engel, Kerkük kaldı. ABD desteği yanı sıra, kukla Irak hükümetinin desteğini de aldı Barzani. Sözde başbakan Maliki, şimdi Barzani ile ittifak yaparak kendini kurtarmaya çalışıyor. Suni ve Şii’leri güya Saddam döneminde Kerkük’e Arapları yerleştirmekle suçluyor. Belli ki, ABD Maliki’ye “Başbakan kalmak istiyorsan, Kerkük sorununu çözümle” şantajı yapmış. Kerkük’te bir defasında çoğunluğu çocuk ve kadın 250 Türkmen’in katledildiği saldırıların Irak merkezi hükümetten kaynaklandığı açık.
Telafer Barzani’ye bağlandı
Nüfusunun neredeyse tümü Türkmenlerden oluşan tek Irak kendi olan Telafer fiilen Bağdat yönetiminden alınarak Kürt yönetimine bağlandı. Eğer bu doğruysa, Türklerin Irak’taki soydaşları ile bağlantılı hakların düzenleyen anlaşmalar doğrultusunda Irak’a müdahale edebilir ve gerçekte de etmesi gerekiyor; bu tehcir hareketinin tümüyle ABD’li işgal askerlerinin öncülüğünde yapılmış olmasına karşın.
Irak hükümet yetkilileri, Telafer kentinde denetimin Kürt Peşmergelere bırakıldığını yönetimin ise tümüyle Kürtlere devredildiğini açıkladı. Oysa ülkenin işgal Anayasası, böyle bir durum için referandum gerektiğini belirtiyor. Telafer’de ise fiili durum yaratılmış oldu.
Türkiye, Irak’ın kuzeyinde, Musul ve Kerkük’te yaşayan yaklaşık 2,5 milyon Türkmen’in geleceğinden haklı olarak endişe duyuyor. Bu endişesinin tarihi temelleri bir yana, Irak’ın bütünlükçü yapısı ile bağlantısı ve bundan kaynaklanan hakları da var.
Irak’taki işgal kuvvetleri, Türkmenleri etkin grup niteliğinde taraf olarak görmüyorlar. Çünkü Kürtler ile tam bir ittifak içindeler ve bölgede Kürt yayılmacılığında engel oluşturan Türkmenlere uygulanan baskı ve şiddeti görmezden geliyorlar.
Türkmenler, Araplara kıyasla daha gelişmiş bir toplum. Saddam döneminde petrol sanayisi faaliyetlerinin altyapısını oluşturmuşlar ve salt bu nedenle, eski yönetim ile aralarında çok fazla sorun olmamış.
Barzani bu gerçekleri görüyor. Irak’ın Türkmenleri gözetmeksizin etnik bölgelere ayılması durumunda Türkiye’nin sessiz kalmayacağını biliyor. Bu nedenle her ne pahasına olursa olsun PKK kartını sonuna kadar kullanmak durumunda.
Bu durum, Barzani’yi Türkiye’nin sınır güvenliği ile bağlantılı siyasetinin tam içinde yer almasına neden oluyor. Bir başka deyişle, Türkiye’de Kürt siyaseti üzerine Barzani gölgesi düşüyor.
2007 Temmuz seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde AKP’nin oylarını ikiye katlaması bunun açık göstergesi. Barzani ve taraftarları, eğer bugünkü fiili durumun geri çevrilmemesi ve Kerkük’te referandum sürecinin durdurulmaması durumunda, Türkiye’nin sınır güvenliği için olsun, Türk kökenli Türkmenlerin güvenliğinin sağlanması için olsun, eninde sonunda Irak’a müdahale edeceğini biliyor.
PKK’ya her türlü modern silah ve lojistik desteği sağlıyor ve Türkiye içine saldırtıyor.
Barzani, Irak’ı bölmeye yönelik Kürt siyasetini ödün vermeksizin sürdürür ve bunun sonucunda Türkiye’deki Kürtlerin özgürlük mücadelesini giderek terörist PKK’yı destekleme çizgisine çekmeye devam ederse, bundan en büyük zararı Türkiye’deki Kürt siyaseti görecek.
Barzani’nin pan-kürdist değil, pragmatik olduğu biliniyor. Saddam’a destek vaadi karşılığında, İran’da faaliyet gösteren Kürt gruplara desteğini çekmeyi kabul ediyor. Ne var ki, Musul ve Kerkük petrolleri hem Barzani, hem de Talabani’nin iştahını sonuna kadar kabartıyor ve gerçekte bu durum, her ikisi arasındaki çelişkiye yeni bir boyut kazandırıyor. Şimdi de ABD’nin bölgede üs kurması için çaba gösteriyorlar. Bunu da başaracaklar gibi
Barzani ne yapsa, PKK ile bir yere varamaz. Temmuz 2007 seçimleri bunun bir başka göstergesi oldu. PKK’nın gücü Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yarı yarıya azalırken, AKP’nin oyları, Doğu ve Güneydoğu’da iki katına çıktı. Bu iki bölgede neredeyse her üç seçmenden ikisi AKP’ye oy verdi. PKK’nın bölgedeki etkinliği aynı ölçüde azalmış oldu. Temmuz 2007 seçimlerinin en çarpıcı gelişmesinden biri bu.
Irak’ın kuzeyindeki Kürtler, Türkiye ve İran’ın fiili desteği olmaksızın ayakta kalamazlar. Irak Kürt ekonomisinin temeli ve sürdürülebilirliği yoktur. Kalıcı bir Kürt bağımsızlığı projeleri, bölgede yeni bir savaş olasılığını her zaman canlı tutacaktır. ABD’nin sürgit olası bir Türk-Barzani çatışmasını engelleme kapasitesini sürdürmesi beklenemez. Böyle bir çatışma olasılığı için zaman işliyor. Çatışmanın kaçınılmaz hale geldiğinde, Ortadoğu’nun en güçlü ordusunun karşısında pek fazla durabilecek gücün olmayacağı daha iyi anlaşılacak.
Anlaşıldığı kadarıyla Türk generalleri bunun için acele etmiyor. Güçlü ve kendilerinden emin komutanların ilahların çağrısını bekliyor olması kuvvetle muhtemel.
Barzani Türkiye’de taban kaybediyor
Temmuz 2007 seçimlerinin en büyük sürprizinin AKP’nin oy oranını artırması olduğu söyleniyor. Bu gerçekte seçimlerden sonra ortaya çıkan tabloyu tam olarak anlatmıyor. AKP’nin böylesi sürpriz başarıya imza atmasının temelinde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürt kökenli hakların, Türk kökenli hemşerileri ile birlikte Barzani destekli PKK terörüne güçlü bir biçimde karşı çıkmasıdır.
Gerçekten de Barzani’ni Türkiye’ye karşı yürüttüğü saldırgan ve kışkırtıcı politika ve PKK’ya silah ve lojistik destek sağlaması tümüyle AKP’ye yaradı. AKP’nin oylarını en çok yükselttiği ve 20 ilden 16’sı, aralarında Diyarbakır, Urfa, Şırnak, Mardin, Ağrı gibi Kürt kökenli yurttaşların yoğun olarak yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri.
AKP’nin oy artışı inanılır gibi değil; Ağrı: yüzde 17’den yüzde 63’e, Bingöl: yüzde 31’den yüzde 71’e, Bitlis: yüzde 17’den yüzde 58”e. Büyük illerden Diyarbakır: yüzde 15’den yüzde 41’e, Urfa yüzde 22’den yüzde 59’a, Van: yüzde 25’ten yüzde 59’a.
Geri kalan ve AKP’nin önemli oy artışı sağladığı dört il, Edirne yüzde 8’den yüzde 30’a, Denizli yüzde 24’ten yüzde 42’ye, İçel yüzde 18’den yüzde 27’ye ve İzmir yüzde 17’den yüzde 30’a esas itibarı ile Türkiye’de iç göçün özellikle son zamanlarda yoğun bir biçimde yaşandığı iller.
Edirne’ye göç, ilginçtir; İstanbul’dan kaynaklanıyor. Kuşkusuz, 2002 seçimlerinde yüzde 8 oy alan AKP burada adeta silinmişmiş. Oylarını bu denli artırması, AKP’nin köylülere yaptığı yoğun seçim desteği ile bağlantılı.
İzmir, her yıl 100 bin kişi göç alıyor. Bu hesapla, iki seçim arası göç eden yurttaş sayısı 500 bini buluyor ve bunların büyük çoğunluğunun Kürt kökenli olduğunu söylemek abartma olmaz. Böyle değilse bile, AKP’nin kıskacı altına alınmış köy kökenliler. AKP’nin İzmir 1. ve 2. bölgedeki oy olanları birbirine çok yakın. Her iki bölgede sağladığı oy artışı, kabaca 170 bin ila 190 bin arası. Bu da kente göçen ortalama aile üyesi sayısının 5 olduğu kabulüyle, kente göçenlerin her birinin oyu AKP’ye gitmiş demektir. Kuşkusuz, bu bire bir denk gelmez; göçer yurttaşların hemşerileri gibi 2:1 oranı geçerli olduğu düşünülürse, AKP İzmir’de her iki bölgede göçerlerden 100’er bin, köylülerden de geri kalan 50-60 bin ilave oyu almış demektir. Kuşkusuz, bu oranlar içinde göçer olmayanlardan katılım oranına denk gelen seçmenleri de katmak gerekir.
Keza, Mersin’in de yoğun Kürt kökenli yurttaş yerleşimi olduğu biliniyor.
Denizli de öyle. İlginçtir, bu mütevazi ama sanayi bakımından yoğun ve işsizlik oranının çok düşük olduğu kentte, yakın zamanlarda 130 bin iç göçün yaşandığı, Denizli il merkezini çevreleyen 5 ayrı kasabanın il merkezi ile adeta birleşerek kaynaştığı ifade ediliyor. AKP oylarını 125 bin artırmış Denizli’de ve bunun önemli bir kısmı Kürt yurttaşlar olduğu açık.
Kürt yurttaşlardan aldığı oylarını iki katı artıran AKP’nin karşısında oylarını aynı oranda düşüren ve adeta hezimete uğrayan şovenist Kürt siyasetçileri için bu acı bir ders oldu. Bunda kuşkusuz, seçime saatler demeç veren Kürt siyasilerinden birinin kala Barzani yanlısı tavrının etkisi oldu.
Barzaniciler telaş içinde
Telaşa kapılan Barzaniciler, yenilgiyi, AKP liderinin Kürt halkına karşı ılımlı tutumunun ve milliyetçilerin kışkırtmalarına kulak asmayarak itidalini korumasına bağlamaya çalıştılar.
Ama AKP liderinin, tam da seçim kampanyası içinde ayrılıkçı Kürt siyasetçilerini kastederek “AKP terörizme destek veren parti ile işbirliği yapmayacaktır” diyerek muhalefet ile aynı tutumu takıntı. Hatta “Gerekirse, teröre karşı askeri harekât gündemimizde, PKK saldırılarına izin vermeyiz” diyerek olası askeri harekâta da kapıyı aralamıştı.
Barzaniciler, Kürt yurttaşların artık yüzünü Türklere dönmeye başladığını görüyor. Endişe içinde, bağımsız Kürt parlamenterlere itidal tavsiye ediyor. Barzani tarafındaki bu yumuşamanın nedeni askeri harekâtın artık er yada geç yapılacağı olasılığı olduğu açık.
Aynı endişeli tutum, kışkırtıcı tutumları ile bilinen Avrupalılardan da geldi. Güya, Kürt siyasetindeki çöküşün nedeninin, izlenen yöntemin Kürt yurttaşlar tarafından çok radikal bulunması. Artık Kürt siyasetinin liberal ve hatta muhafazakâr olması gerektiği belirtiliyor.
Oysa bunun hiçbir işe yaramadığını son seçimler açıkça gösterdi. CHP sağ seçmene yaranmak için sağcıları bağrına bastı. Bu tam tersine CHP’ye ters tepki yarattı.
Kürt yurttaşlar için de aynı durum geçerli. Şimdiye kadar siyasete soyunan Kürt siyasetçileri, Barzani gibi feodal derebeyinin peşinden gittiler. Kürt yurttaşlar onlara sırtını döndü.
Kürtler liberal-muhafazakâr değil, tam tersine buna CHP gibi muhafazakârların ıskartaya çıkardığı eskileri toplayan nitelikte değil, ama ona gerçekten alternatif oluşturacak emekten yana siyasete gereksinimleri var. Çünkü radikal olduğu söylenen hezimete uğramış Kürt siyasileri, lafta radikaldiler; ama özde şovenist, Barzanici ve feodal kafalı, açıkçası gericiydiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder