2 Kasım 2010 Salı

Taşeron Sistemi İlave Katmerli Sömürü

Sermaye sömürüsü, sadece ücret karşılığı işçi emeğine tümüyle el koymakla sınırlı kalmaz. Ama aynı zamanda ödediği ücretin kendisine olan külfetini azaltmak için akla hayale gelmeyen yollara başvurur. Buna zorunludur, çünkü kapitalist sistemde kar oranları sürekli düşme eğilimi göstermektedir. Bunu telafi etmek için sermayenin sürekli olarak işgücü maliyetlerini bir yolunu bulup aynı oranda düşürmek durumundadır. Aksi taktirde, karlarda yaşanan sürekli düşme, belli bir zaman sonra artık sermayeyi kurtarmayacak duruma gelebilir.

İşte taşeron sistemi, yakın zamanlarda işçi maliyetlerini düşürmek ve işçilere daha az ödeme yapmak için bir araç olarak uygulamaya sokulan yöntemlerden biridir ve öyle anlaşılıyor ki, artık kapitalist sistemin ayrılmaz bir parçası haline getirilmiştir.

Mayıs 2003 tarihine kadar yürürlükte kalan 1475 sayılı İş Yasası’nın 1. maddesinde “alt-işveren” lafı yer almaktaydı. Bu niteleme ile taşeron sistemine atıf yapılıyor ancak sermaye için bu yeterli olmuyordu. Madde bu biçimiyle, taşeron sistemine bugün olduğu gibi keyfi kullanımına cevaz vermiyordu. Nitekim bu maddede "işveren, işin belirli bölümü veya eklentilerinde iş alan alt-işveren yükümlülüklerine ortaktır" deniyor, dolaysı ile işverenin işçiye karşı sorumluluğu değişmiyordu. Ama işbaşına gelir gelmez AKP hükümeti, sayısı 4857 olarak değiştirilen yeni iş yasasında bu kısıtlamayı kaldırarak patronlara büyük bir kıyak yaparken, işçileri uçuruma iten son hamleyi yapmış oldu. Yeni yasa, sermayeyi bu güne kadar üstlenmiş olduğu yükümlülüklerden tümüyle kurtararak ona muazzam katkı yapmış bulunuyor.

Bu bakımdan Mayıs 2003 tarihi, işçi sınıfı için bir kara gün olarak tarihte yerini alacaktır.

Vasıfsız işçiliğin tümü taşeron marifeti ile sağlanıyor

Daha yakın bir zamanda yasal boşluklardan yararlanarak uygulamaya sokulan taşeron sisteminin, özellikle vasıfsız işçi istihdamının yoğun olduğu ve bu nedenle işçi sınıfına köle düzeninde çalışmanın dayatılabildiği sektörlerde hızla yaygınlaştığı gözleniyor. Bu sektörün başında tekstil geliyor. 3 milyona yakın istihdamın sağlandığı bu sektörde işçilerin büyük bir çoğunluğunun taşeronlarda çalıştırıldığı belirtiliyor. Daha sonra bunu altyapı hizmetleri, elektrik, su ve gaz dağıtım sektörü izliyor. Bu sektörde işçiliğin yüzde 75’inin taşeronlar aracılığı ile temin edildiği belirtiliyor. Son olarak sağlık sektörü de taşeron uygulamasının en ön sırada geldiği kesimler arasında yerini aldı. Sağlık sektöründe çalışanların yaklaşık yarısının normal kadrolu işçilere sağlanan mali ve sosyal haklardan yararlanamadığı gibi, iş güvencesi pamuk ipliğine bağlı taşeron işçilerinden oluştuğu belirtiliyor.

Vasıfsız işçilik, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yaygın. Taşeron sistemi de vasıfsız işçilik için bire bir. Bu tür işçiler genç, deneyimsiz, eğitimsiz ve taşeron sisteminin acımasız tuzağına kolayca düşebilecek olanlar. İşsizliğin çok yüksek olduğu Türkiye'de sermaye için vasıfsız işçi temini çok kolaydır. Taşeron sisteminde yer alan vasıfsız işçiler, her an işsiz kalma endişesi taşır. Taşeron sistemi, çok çeşitli nedenlerle iş güvenliğinin yok edildiği koşullarda sorunsuz uygulanabiliyor.

Ancak aynı işyerinde "birden fazla işveren" mantığına dayalı taşeron uygulaması, giderek tüm sektörlerde yaygınlaşmaya başlamıştır. İmalat sanayisinde yoğun emek istihdamını gerektiren günlük rutin işler, örneğin temizlik, makine ve ekipmanların bakımı ve onarımı, binaların temini, vs. lojistik hizmetler, taşımacılık, vs. gibi faaliyet alanları vardır. Artık en ağır sanayi işkollarını da içerecek biçimde, taşeron sistemi bütün sanayi kesiminde yaygınlık göstermektedir.

Taşeron sisteminin en tipik uygulamasında işveren, işyerinde işçi alımını tümüyle bir aracı firmaya, yani taşerona devreder. Bundan sonra işveren, ücret ödeme dahil, işçilere karşı üstlenmiş olduğu tüm yükümlülüklerini taşeron firmaya aktarır. Buna ücret ve sosyal hak ödemeleri kadar, aynı zamanda işverenin işçiye yasalarca belirtilmiş nitelikte çalışma koşulları sağlama ve işçinin sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili diğer yükümlülükler de dahildir.

Taşeron sistemine benzer bir uygulama, uzun zamandan beri yürürlüktedir. Daha çok yabancı ortaklı şirketler aracılığı ile ve öteden beri yürürlükte olan bu uygulamada, işçiler A, B, C, vs. gruplamaya tabi tutulur. A grubu, işveren vekili olarak tanımlanır; ancak buna tüm mühendis, formen, vs. yanı sıra, işveren vekili niteliği yasadışı biçimde genişletilerek tüm ofis hizmetlileri de dahil edilir. B grubu işçiler sendikalıdır. C grubu işçiler ise, taşeron işçileridir. Yani, vasıfsız ve üretim için zorunlu olmakla birlikte üretim hattı dışı olduğu için istihdamı teşeron sistemine cevaz verecek düzeyde esnek, ama sayıları bir hayli fazla olan temizlik, bakım, vs. işçileri yer alır.

Yasalarda, sendika kapsamı dışı kalan işveren vekili tanımında, "işveren adına hareket eden" gibi çok muğlâk ifade yer alır. Buna dayandırılarak yönetici konumunda olsun olmasın, sözüm ona A grubu içinde yer alan ve yasal olarak işçi sayılan geniş bir kesim kapsam dışı tutulur. Öte yanandan, C grubu olarak anılan ve komple üretimin ayrılmaz parçası niteliğindeki işleri yapanlar da kapsam dışında bırakılır.

Oysa yasalarda, işverenin yasalar çerçevesinde sorumlu tutulduğu hususlarda üçüncü taraflarla işbirliği yapması ve onlardan hizmet alması, işvereni bu yükümlülüklerden kurtarmayacağı açık olarak belirtilmektedir. Bu hüküm, gerek 4857 sayılı İş Yasası, gerekse 506 sayılı SSK yasası ile açıkça belirtilmektedir.

Ama iş bu noktaya geldiğinde, taşeron uygulamasının bir başka gerçeği ile karşılaşılır. Taşeron sistemi, çalışma hayatını düzenleyen ve gerçekte bilinçli olarak baştan sona karmaşık hale getirilmiş yasal sistem içine oturtulmakta, dolambaçlı yollarla bu yasa dışı uygulamaya yasal çerçeve sağlanmaya çalışılmaktadır. Burada kapitalist sistemi her zaman başvurduğu bir yöntem ile karşılaşılır: yasa dışı uygulama yasaları yapan değil, uygulayanlar marifeti ile sağlanır. Bugün taşeron sisteminin bir şekilde Türkiye'de gerçeklik kazanmasındaki en temel faktörlerden biri hukuk sisteminin hakim, savcı, vs. dahil, adaleti dağıtmakla yükümlü olan kurumların işlememesidir. Yargı sistemi öylesi engeller ve bürokrasi ile atıl hale getirilmiştir ki, hak aramak, deveye hendek atlatmaktan daha son hale gelmiştir.

Taşeron sistemi kağıt üzerinde işletiliyor

Kapitalist sistem sermaye adına patronlara teşvikler, destekler, vergi indirimleri, muafiyetler, düşük faizli krediler, vs. sağlama yanı sıra işçi sınıfını dikensiz gül bahçesi içinde sömürmesini sağlayacak polisi, askeri ve yargı sistemini sağlar ve bunun için her geçen gün yeni önlemler alınırken; çalışma dünyasında işçi lehine kazanılmış hak gasplarından öte bir iyileşme sağlanmaz. İşveren aleyhine gibi gözüken yasal yükümlülükler, vs. tümü kasti, haksız ve yasa dışı kötü niyetli çarpık uygulamalara, yanlış yorumlamaya ve suiistimallere açık tutulur. Taşeron sisteminin uygulaması da buna tipik bir örnektir.

Bu uygulamada her şey kâğıt üzerinde düzenlenir. Falanca taşeron firması, falanca hizmeti şu kadar süre ile üstlenmiş gösterilir. Ama çoğu zaman böyle bir taşeron hiç olmamıştır. Sadece işveren adına “şu kadar paraya çalış, işine gelirse” dediği işverenin aracısı vardır. Bunun dışında, kâğıt üzerinde taşeron tarafından verilmiş gösterilen hizmetlerle ilgili yasalarda tanımlanmış ve işveren için yükümlülük getiren herhangi bir iş akdi yoktur. Ama kâğıt üzerinde yapılan düzenleme ile işverenin çalıştırdığı işçilerin sorumluluğunu üstlenmiş görünür. Oysa çoğu zaman böyle bir taşeronu bulmak mümkün olmaz. İşçi kaç yıl çalışmış olursa olsun, işten çıkartıldığında kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai gibi içerde kalan paralarını alamaz. Bunun için kendi muhatap bulması mümkün olmaz.

Ama yasalarda taşeron sisteminin sığındığı bir başka boşluk daha bulunmaktadır. Ceza uygulama sisteminde, ceza sorumluluğunun kişisel olduğu ifade edilir. Yani, bir ceza uygulaması gerektiren fiillerde, o fiili işleyen kişi dışında bir başkası sorumlu tutulamamaktadır. Şimdi eğer işçinin eksik ödeme, vs. gibi hak talebinde bulunması halinde işveren onun önüne kâğıt üzerinde düzenlenmiş bir taşeron sözleşmesi koyar. Böylelikle işçi, işverenin sorumlu olup olmadığına ilişkin “kuramsal tartışma kısır döngüsü” içine sokulur ve dumura uğratılmış yargı süreci ile boğuşmaya mahkûm edilir.

Yargı sürecindeki kısır döngü her zaman sermaye yanlısı yorum ile sonuçlanır. Bu kararın denetiminde temyiz süreci de bundan farklı sonuç vermez. Yargıtay kararları üst üste işveren yanlısı ve işçi karşıtı, işçilerin haklarını gaspa yönelik kararlar vermektedir. Bu kararlar, yasal uygulamaya “içtihat” adı altında ve yasal metinlerle aynı hükme sahip olarak sokulur.

İşçi sınıfının karşısında tek bir sermaye yer alır. Ama sermaye derken bu sadece iş akdinde işçi yanı sıra imzası bulunan işçinin patronu demek değildir. İşçi sınıfının karşısında dikilen ve patrondan yana kim çıkarsa, işçi için işveren odur. Bu kimi zaman işvenin vekili, kimi zaman alt-işveren olarak çıkabildiği gibi, bir uzlaşmazlık anında işçinin tepesine binen güvenlik kuvvetleri, işçi aleyhine kararların altına imza atanlar, onların üst kurumları, işverenler sendikaları, vs. tümü işçi için "sermaye sınıfıdır”.

Taşeron sistemi, yasal uygulamada kimi zaman “özel veya tüzel kişilik” ve bunların işçi sınıfı karşısına dikilen taşeron temsilcilerini içerdiği gibi, aynı zamanda işçi sınıfının düne kadar ekonomik örgütlülüğünü parçalamaya, onun hak arayışını engellemeye çalışan her türlü uygulama girmektedir. Sadece işverenin iş yasalarında işçiye karşı olan yükümlülüklerini buharlaştıran her türlü uygulama yanı sıra, onun sendikal örgütlülüğüne karşı ve bu örgütlülüğü engelleyici her türlü yasa dışı uygulamalar ile evrensel insan haklarına aykırı hükümler içeren tüm yasal uygulama da dahildir.

Buna en başta, eski uygulamada taşeron sistemine karşı hükümleri iptal eden ve getirilen yeni hükümlerle işçileri bölmek ve kazanılan hak gasplarının önünü açan tüm yasa maddeleri de dahildir. Bu bağlamda, sadece yasalar değil, ama yasa hükmü yerine geçer Yargıtay içtihatları da dahildir.

Çelişkili temyiz kararları

Taşeron uygulamasını ilgilendiren bir temyiz kararında (Hukuk Genel Kurulu, T:12.5.2004) Yargıtay, 1475 iş yasasının 1/son maddesinin işveren-taşeron ilişkisini düzenlemediğini ileri sürmektedir. Oysa bu doğru değildir. Maddede açıkça, “işveren, bir alt-işveren ilişkisi kurarak yükümlülüklerinden kurtulamaz” demektedir. Bu taşeron sisteminin ruhuna aykırı bir durumdur. Yargıtay’ın eski yasa hükmünü bu şekilde yorumlaması, sanki böyle bir hükmü içermeyen yeni 4857 Sayılı yasayı aklar gibidir.

Yargıtay’ın bir taşeron uygulaması için verdiği bir başka kararda (9. Hukuk Dairesi E:2004/27242 K:2005/3322) işçi aleyhine hükümler sıralanır. Bu olayda, ana ve alt işveren arasında kâğıt üzerinde düzenlenen ve birkaç aylık aralıklarla işe giriş/çıkış işlemlerinin yapıldığı anlaşılan taşeron sözleşmesi, işçilerin örgütlenmesine nedeniyle iptal edilir ve taşeron işçileri işten atar. Yerel mahkeme, işçilerin talebini reddeder ve konu temyize gider. Yargıtay’ın temyiz kararında, Kısaca şu görüşlere yer verilir:

i) İş Kanunu 18. maddesi, işletme, işyeri ve iş gereklerinden kaynaklanan nedenlerle işveren iş sözleşmesini iptal edilebilir.

ii) Söz konusu nedenler, (işyerini kapatmak yerine), “fesih son çaredir” ilkesine göre işveren için esnek çalışma biçimi getirilebilir.

iii) Taşeron ilişkisinin sona erdirilmesi keyfi olarak yapılabilir.

Ezcümle, Yargıtay bu davada işvereni suçlu bulurken, bunu fesih işlemindeki kusuruna bağlamıştır. Ama bu kararı verirken yukarıda verilen her üç madde içinde de özellikle “taşeron sözleşmesinin hiçbir gerekçeye dayanmaksızın iptal edilebileceğini” kabul ederek taşeron sistemi için ciddi bir içtihat oluşturacak hüküm getirmiş olmaktadır. Öte yandan fesih son çaredir kavramı, yasalarda yer almayan ve öteden beri işverenlerin talebi niteliğindeki esnek çalışmaya cevaz verilmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (E:2004/11-254 ve K:2004/295) sayılı kararında, ana işverenin işçilere ödediği ihbar ve kıdem tazminatların taşerondan rücuan tazminine ilişkindir. Bu karara karşı oy yazısı ile karşı çıkan kurul üyelerinden birinin deyişi ile yürürlükteki mevzuatta, işveren ve taşeron ilişkisine dair hükümler muvazaalıdır. Karşı oy veren kurul üyesi, ileri sürdüğü gerekçeler bağlamında, işveren ve taşeron arasında bir sözleşmenin geçersiz olduğundan hareket ederek böyle bir sözleşmeye atfen bir taşeron yükümlülüğünden söz edilemeyeceği ve sonuç olarak işveren sorumluluğunun baki olduğu yargısına varmaktadır.

Yargıtay’ın bu ve buna benzer kararları karşısına yapılacak bir şey yok gibi görünüyor. Taşeron sistemi, sermayenin geleneksel emek sömürüsüne dönem dönem yapılan ilave sömürü biçimi olarak yerleştirilmiş görünüyor. Tüm yasallığı ve fiili uygulamaları ile işçi sınıfının kazanılmış haklarını kesip biçtiği gözleniyor. Ta ki, bir zamanlar olduğu gibi, işçi sınıfının bu tür örgütlenme ve kazanılmış haklarının elinden alınması girişimlerine karşı durduğu gibi durmasına kadar böyle devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder