20 Mayıs 2010 Perşembe

İşçi Sınıfı ve Radikal Sol

Kendinden önceki sınıflı toplumlar için olduğu gibi, kapitalist sistemin de günü geldiğinde tarih sahnesinden silineceğini düşünenlerin sayısı giderek artıyor. Hatta bu sürecin geri dönülemez biçimde başladığını söyleyenler bile var.

Marksist anlayış, bunun kapitalizmin mezar kazıyıcıları olan işçi sınıfı eliyle olacağını söyler. Ama işçi sınıfının bunu tek başına mı yoksa diğer sınıf ve tabakalarla işbirliğine ile mi yapması gerektiği konusunda nedense tam bir fikir birliği yoktur.

Oysa Marksizm bu konuda çok net bir tutum sergiliyor: Kapitalizme karşı mücadelede işçi sınıfı tek devrimci güçtür; onun kurtuluşu aynı zamanda diğer emekçi sınıf ve tabakaların da kurtuluşu anlamına gelecektir.

Marksizm, proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şey olmaması nedeniyle tek devrimci sınıf olduğunu söyler. Oysa diğer sınıf ve tabakalar, kapitalizm ile bir biçimde dirsek temasındadır. Onun yıkılmasından zarar göreceklerdir. Çıkarları kapitalizmden yanadır.

Bir tarafta sermaye, diğer tarafta işçi sınıfı arasında çok çeşitli sınıf ve tabakaları içeren orta sınıf yer alır. Orta sınıf dendiğinde köylülük, esnaf, zanaatkâr, serbest meslek sahipleri, memurlar, vs. gelir. Bunların çıkarları onları sermaye sınıfına yaklaştırır.

Orta sınıf genellikle mülk sahibidir. Mülk sahipliğini yaygınlaştırmak, bir gün sermaye sınıfı gibi zengin olmak hayalindedir.

Ne var ki bu durum zaman değişebilir. Sermaye sınıfı tarım alanına yatırım yapar, köylünün ürününü yok pahasına satın alır, onları fabrikalarında işçi olarak çalıştırmak ister. Bakkal, küçük esnaf, küçük tüccar, vs. sermaye sınıfı ile rekabet içindedir. Ama gücü sınırlıdır ve küçük işletmecilik zamanla sermayenin büyük mağazaları, marketleri ve işlerleri ile rekabet edemez duruma düşer.

Kapitalizmin gelişmesi ve ülkede tüm ekonomik faaliyetlerin burjuvazinin hâkimiyeti altına girmesi ile orta sınıfın çıkarları bozulur; işini kaybeder, yoksullaşır ve zorunlu olarak giderek işçi sınıfı saflarına katılır.

Ama orta sınıf doğal olarak yoksullaşma ve proleterleşmeye direnirken, çoğu zaman sermayeye karşı gibi görünen “radikal” tutum takınabilir. Hatta sermayeyi doğrudan karşısına alabilir. Ama bu son tahlilde bu tutum sermayeye karşı değil, ama giderek çözülen eski mülk sahipliğini korumak ve bunu sürdürmek içindir. Kapitalizme karşıymış gibi görünse de, eski yapı ve mülkiyet ilişkilerini koruma çabası gerçekte gerici öz taşır.

Ayakta kalma çabası içindeki zengin köylüler zamanla tarım burjuvazisi niteliğini kazanırken, orta ve az topraklı köylüler ise giderek kır veya kent proletaryasına dönüşür. Esnaf ve zanaatkârlar büyük sermaye kuruluşlarınca yutulur; kamu hizmetlerinde çalıştırılan memurların durumu giderek bozulur ve kendilerini geçindiremez konuma düşerler.

Kapitalizmin evrimi sürecinde sınıf dengeleri değişir. Bunun sonucunda orta sınıfta çözülme hızlanır, huzursuzluk artar. Bu durum orta sınıfta köylü ayaklanmaları ve direnişler, küçük burjuva radikalizmi, küçük burjuva sosyalizmi, vs. gibi, çok çeşitli radikal sol eğilimli ve sermaye sınıfına karşı görünen hareketliliğe yol açar. Orta sınıf çok kapsamlı muhalefet ve karşı koyma hareketlerine girişir. Hatta kimi zaman olduğu gibi siyaset sahnesinde başat roller edinir.

Bu durum, kapitalizmin görece gelişmemiş veya az gelişmiş olduğu ülkelerde kendini daha belirgin olarak gösterir. Çünkü bu ülkelerde işçi sınıfı henüz ortaya çıkmaktadır veya gelişimini tamamlamamıştır. Kapitalizmin ilk aşamalarında orta sınıfların proleterleşme süreci hızlıdır ve toplumsal muhalefet ağırlıklı olarak onların buna karşı direnmeleri doğrultusunda şekillenmektedir. Öyle ki, orta sınıfın yükselen muhalefeti, sermaye sınıfını ciddi tavizlere zorlar.

Orta sınıfın mevzi kaybetmesi ve yoksullaşmasına karşı gösterdiği tepkinin gerçekte devrimci olmaktan çok, tutucu olduğu göz ardı edilir. Hakim sınıflara karşı muhalefeti ne denli şiddetli olursa olsun bu direnişin özünde küçük burjuva özlemleri yatar. Kapitalist sisteme karşı olmaları yüzeyseldir.

Radikal solun sözde devrimciliği

İşçi sınıfı dışındaki kesim ve tabakaların “devrimci” hareketini tanımlayan radikal sol anlayış, kimilerince kapitalizme karşı gerçek muhalefet yürüttüğü ve ona karşı olduğu gerekçesi ile önemseniyor. Oysa radikal sol kesimlerin devrimci duruşu yüzeyseldir; kapitalizmin kendisine değil, ama onun uygulanış biçimine karşıdır.

Sermaye sınıfının çıkarları farklı gruplardan oluşur. İşçi sınıfına karşı mücadelesinde kendi içinde güç birliğine giderek tekel haline gelse bile aralarında tam güç birliği sağlanamaz. Farklı menfaat grupları arasında uyum sağlanamaz. Ama varlığını kendi çelişkileri ile birlikte sürdürmeyi başarır.

Ne var ki sermaye sınıfının iç çelişkileri, kimi zaman sokar gösterilerine yol açan çalkantılarla kendini gösterir. Bunun en son örneği, günümüz iktidarında Koç ve Sabancı'nın öncülük ettiği sanayi sermayesi ile iktidar yanlısı uluslararası sermaye ile göbekten bağlı kesim arasındaki sürdürmedir. Bu tür uyumsuzluk, sadece farklı sermaye grupları arasında değil, ama örneğin sermaye sınıfı ile onunla uyum içindeki orta sınıflar arasında da sık sık gözlenmektedir.

Yakın zamanda izlenen fındık üreticileri ayaklanmaları buna tipik örnektir. Fındık üreticilerinin tümü çeşitli büyüklüklerde toprak sahibi olan orta ve büyük köylülükten oluşmaktadır. Tarlalarında yetiştirme ve hasat dönemlerinde işçi çalıştırırlar. Ama onca fındık taban fiyatlarının yükseltilmesi için yolları kesmelerine karşın, seçimlerde silme burjuva partilerine oy vermekten çekinmezler.

Ama ne kadar keskin olursa olsun, sermaye sınıfını oluşturan ve çıkarları ondan yana olan orta sınıf arasındaki çelişkiler çözümlenemez değildir. Çelişkinin keskinliği, sadece sözdedir. Gerçekte sermaye sınıfının geliştiğini, güçlendiğini ve bir gün gelip kendilerini yutacağını bilmektedir. Ama mülkiyet duygusu ve hırs onların bu gerçeği tam olarak algılamalarını engeller. Bir gün proleterleştirilecekleri akıllarına gelmez.

Orta sınıfların hakim sermaye sınıfına karşı muhalefeti, münhasıran eski konumunu elde etmek ve yeniden mülk sahibi olmak içindir. Bu muhalefeti ne kadar “radikal” olsa da her koşulda mülk edinmeyi hedefler. Onların tutumu on tahlilde gericidir.

Köylüler, kapitalizmin evrimi ile çok ciddi kayıplar yaşayan kesimlerin başında gelir. Kapitalizm geliştikçe ve tarıma yerli ve yabancı sermaye girmesi sonrasında büyük tarımsal çiftliklerin ortaya çıkmaya başlar. Tohum ıslahı, modern tarım teknikleri ve verimlilikte akıl almayacak sıçramalar sağlanırken, köylüler her geçen gün girdi maliyetleri, yetersiz ürün fiyatları ve dahası ürünleri için pazar bulamamaktan daha fazla yakınır hale gelirler. Devletin sağladığı destekler azaltılır ve zamanla tümüyle kaldırılır. Köylülük artık değil zenginleşmek, kendini geçindiremez hale gelir.

Orta sınıfın kaçınılmaz yazgısı, kapitalizmin gelişmesi ile birlikte giderek yok olmalarıdır. Kentlerde küçük işletmecilik, sanayinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile yok olmaya yüz tutar; küçük ticari sermayeyi oluşturan esnaf yerini ister istemez büyük ticari sermayeye terk eder. Kırsal kesimde köylülük de aynı durumdadır. Köylülüğün yok oluşu sonsuza dek sürer. Öyle ki, gelişmiş kapitalist ülkelerde tarım ekonomisi tümüyle marjinalleşir ve ülke ekonomisi içinde tek rakamlı sayılarla ifade edilir hale gelir.

Kentlerde esnaf ve sanatkârlar yerini büyük marketler ve fabrikalara terk eder. Serbest meslek sahipleri giderek sermayenin bu alanlara el atması ile işlerini yitirir, muayehane, yazıhane, ofis, vs. gibi mesleklerini icra ettiği işyerleri kapanır, büyük sermaye sahiplerinin açtığı hastanelerde maaşlı, vardiyalı doktorlar haline gelir, eczacılar ilaç şirketlerinin satış bürolarında maaşlı çalışanlara dönüştürülür.

Kapitalizmin gelişmesi, genel çizgisi ile devletin tüm kamu hizmetlerinden elini ayağını çekmesi ile sonuçlanır. Polis ve asker kadroları sayıca artırılır ve gerek statü ve gerekse ödeme konusunda cömert imkânlara kavuşturulurken, başta öğretmenler olmak üzere bütün devlet memurları özel sözleşmeli olarak proletaryadan daha yoksun duruma düşürülür.

Radikal sol ve sınıf siyaseti

Özellikle geçmişte ve günümüzde faaliyet gösteren komünist partilerinin, burjuva demokrasisi içinde yürütülen parlamenter çalışmalar çerçevesinde kendi dışında radikal sol veya sosyal demokratlar ile seçim ittifaklarına girdikleri ve kimi zaman, yakın zamanda İspanya’da gündemde olduğu gibi, uzun vadeli üçüncü yol politikaları gibi kapsamlı iş ve güç birliğine yöneldikleri gözlenmektedir.

Ne var ki, işçi sınıfının sermayeye karşı mücadelesi orta sınıfların karşı çıkmasından çok farklıdır. İşçi sınıfı, mücadelesinden sermayeyi karşısına alır ve onun varlığına kasteder. Burjuva demokrasisine son vererek proletarya demokrasisi getirmeyi hedefler. Orta sınıflar ise kapitalizmin değil, ama onun kendilerini dışlayan, yok oluşa sürükleyen yanını hedef alır. Kimi zaman bu hedefin sosyalizm olduğu söylense bile, gerçekte sosyalizm ile anlaşılan kapitalist sistemin yıkılması değildir. Hedef kimi zaman sermayenin egemenliğine son vermek olsa bile, onun yerine alacak sistem için önerilen kapitalizmden farklı olmamaktadır.

Orta sınıfı oluşturan emekçi kesimlerin kapitalizmi karşısına almadan yürüttükleri muhalefet, onun egemenliğinin sınırsız olmasına karşı çıktığı ölçüde dikkate değerdir. Ama orta sınıfın bu muhalefeti, kesinlikle bir ittifak yada işbirliği açısından değil, ama sadece bu sınırlar içinde alınmalı ve işçi sınıfının devrim mücadelesinde ancak bu ölçüde göz önünde bulundurulmalıdır.

Orta sınıftan emekçi kesimler ve köylülüğün kapitalizme karşı muhalefeti, en azından onların tarafsız kalmalarının sağlanması açısından önem taşıyabilir. Ama tarım proletaryası dışına ve mülk sahibi olmayan topraksız köylülük dışında, proletaryaya yandaş bir köylülük bulmak mümkün değildir.

Dünya devrimci tarihi, işçi sınıfının kendi dışındaki sınıf ve tabakalarla tutumunun ne olacağı hakkında çok fazla çaba gösterdiğine ve bu konuda kafa yorduğunu tanıklık etmektedir.

Komünist partilerin faşizme karşı işçi sınıfı dışındaki çalışanlar ve emekçi kesimler ile ortak cephe oluşturarak mücadele etme olanaklarının yaratılması söz konusu edilir.

Köylülüğün öncülüğünde yapılan ve Çin dahil komünizmin kurulduğu ileri sürülen ülkelerde bile eninde sonunda varılan noktada sonucun değişmediği görülür: kapitalist kurumlar tasfiye edilmez ve olduğu gibi kalır. Bugün Çin’de olduğu gibi, zamanı geldiğinde yeniden hortlatılır.

Mülk sahibi orta sınıfın bugün L. Amerika’da yaygın örnekleri yaşanan radikal sol yönetimlerinde kapitalizmin ana iskeletini korunur ve getirilen yenilikler sadece onu orta sınıflar adına iyileştirmeden ötesine geçmez. Bu iyileştirmeler, kapitalist devletin sahip olabildiği ekonomik güç ile sınırlı kalmaya mahkûmdur ve böyle olduğu için kısa bir süre içinde sınırına ulaşılır ve bundan sonra adım atmak mümkün olmaz. Bu tür “popülist” yönetimlerin boyun eğdirilmesi için çok fazla çaba göstermek gerekmez.

Bir zamanlar Ortadoğu Devrimci Çemberi gibi göklere çıkartılan veya tümü de çok farklı çıkar ilişkisi içinde olan sınıfların işbirliğini içeren ulusal kurtuluş hareketlerinden artık söz edilmiyor.

Genellikle sosyalist sistemin varlığından güç alan bu hareketlerin emperyalist kıskacı kırabiliyor olduğu durumlarda bile geniş kitlelerde yarattığı beklentiler tam bir hayal kırıklığı olmaktan öteye gitmemiştir. Emperyalist boyunduruğun yerine getirilen “demokratik” alternatif, ona rahmet okutacak baskı rejimlerinin ötesine geçemez.

İşçi sınıfı tek başına

Orta sınıf bir biçimde sermaye sınıfı ile bağlantılı ve çıkarları onun çıkarları ile uzlaşıyor. İşçi sınıfının doğrudan kapitalizme karşı mücadelesi onları ürkütüyor. Köylüler, komünizm gelecek, devlet elimizden tarlamızı bağımızı alacak endişesi yaşıyor. Esnaf, zanaatkâr, serbest meslek sahiplerinin tümü, komünist sistemde her türlü mülkiyete son verilecek, bizler işimizi kaybedeceğiz, ticaret yapma olanağımız elimizden alınacak endişesini taşıyor ve gerçekte olası bir işçi devletine karşı çıkan en bağnaz kesimi oluşturuyor.

Orta sınıfın eğitimli ve "elit" kesimi, göreceli “orta halli” olmaları nedeniyle kendini kapitalist sınıfa yakın görüyor. Temel sorunun kapitalizmin kendisinde olduğunu göz ardı edip eleştiri ve muhalefetini sınırlı tutarken, proletarya demokrasisini küçümsüyor. Yaşanan hayal kırıklıklarını öne çıkartıp aydın tutarlılığını göz ardı ediyor ve işçi sınıfı hareketine kuşku ile yaklaşıyor.

İşçi sınıfının önüne çok yönlü sınıfsal ittifaklar, işbirliği yada ortak mücadele yöntemlerini içeren radikal sol çözümler konuyor olmasına karşın, bunların hiç biri kapitalizme karşı sonuna kadar mücadeleyi içermiyor. İşçi sınıfının kurtuluşunun kendisi gibi emeği ile geçinenlerin kurtuluşu olacağının bilincinde olmalarına karşın orta sınıf, işçi sınıfı projesini benimsemiyor. Çünkü bunu işçi sınıfı kadar ihtiyacı yok ve o yüzden istemiyor. Ama kapitalizmin yıkılmasından işçi sınıfının kaybedeceği hiçbir şey olmadığı için yolundan dönmüyor ve sonuna kadar gidiyor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder