25 Eylül 2010 Cumartesi

İşçilere Köle Muamelesi Yapan Zihniyet

Hatay Reyhanlı, Kayseri, Soma Maden Ocakları, Antalya tekstil ve daha birçok yörede ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan iş kazaları – iş cinayetleri yaşanıyor. Adım başı iş cinayetlerinin yaşandığı Türkiye’de bu manzara sadece kurumsal faaliyetlerle sınırlı değil. Kamyon kasalarında ve römorkörlerde yollara savrulan tarım işçileri. İşine ve evine giderken servis aracı kuralları göz ardı edildiği için yaşanan kazalar. Çok basit güvenlik önlemleri ile önlenebilecek kazalarda yok yere yaşamını yitiren işçiler. En temel ve kesinlikle zorunlu iş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini umursamayan patronlar, işçileri adeta ölüme itiyor. Çalışma hayatında işçilere karşı köle muamelesi yapan zihniyete dur diyen yok.

Son olarak Zonguldak’ta 30 madencinin yaşamına mal olan kaza sonrası yayınlanan rapor bunu açıklıkla ortaya koyuyor. Özelleştirme ve taşeronlaştırmanın ardından maden ocakları ocak olmaktan tümüyle çıkartılmış; tam bir kör kuyu haline getirilmiştir. Erken uyarı sistemi yok. Çalışma öncesi kömür damarlarında oluşan gaz drenaj edilerek boşaltılmamış. İşçiler, hiç eğitim almaksızın ocağa gönderilmiş. İşçilere kişisel güvenlik donanımı verilmemiş. Gaz maskeleri yok. Kısacası, bile bile ölüme gönderilmişler.

Zonguldak kömür madenleri, işçilere köle muamelesinin yapıldığı iş kolu olarak öne çıkıyor. Ama bu köle zihniyetin geçerli olduğu tek iş kolu da madencilik değil. Türkiye’de en çok iş yeri kazaları ve iş cinayetlerinin işlendiği işkolları başta madencilik olmak üzere, inşaat ve metal sanayisi ilk üç sırada yer alıyor. Bu kesimde kapkaççı bir anlayış ile sözü edilen zihniyetin at koşturduğu Tuzla tersaneleri öne çıkıyor.

Son zamanlarda ucuz ve kayıt dışı işçiliğin hızla yaygınlaşmasına yol açılan taşeron sistemi için getirilen yeni düzenlemeler etkisini gösteriyor. Zonguldak madenleri neredeyse tümüyle taşeron şirketlerin insafına terk edildi. Bu şirketlerin sorumsuz ve basiretsiz tutumlarını denetleyen ve önlem alan hiçbir resmi kurum ortada görünmüyor. İşçilerin köle niyetine çalıştırıldığı gemi tersaneleri, uluslar arası sermayenin dikkatini çekmekte gecikmedi. Birbiri ardına siparişlerini Türkiye’ye yönlendirdiler. Çok sayıda işçi için tersanelerde iş imkânı sağlandı. Ama ne yazık ki işçiler, çok güvensiz çalışma koşulları altında çalıştırılıyorlar. İş bulmanın sevinci kursaklarında kalıyor; iş cinayetlerinde yaralanıyor ve hayatlarını kaybediyorlar.

Parça parça satılarak özelleştirilen ve kamunun elinde kalan işletmelerde işçi sayısı çok azaltılmış durumda. Zonguldak kömür madenciliğinde geleneksel ağır iş koşulları daha da ağırlaştırılıyor. Özelleştirme, bir anlamda kayıt dışılığı getiriyor. Bu durum, madenlerde olup bitenler üzerine bir sis perdesi gibi örtülüyor. İşyeri cinayetleri sayısı her geçen gün artıyor ve bunlar kamuoyundan gizleniyor.

Tuzla tersanelerinde iş kazaları ve ölümlerin ardı arkası kesilmiyor. Son olarak 16 Temmuz’da Torlak Tersanesi’nde gece sabaha karşı meydana gelen iş kazasında Nurettin Bingil hayatını kaybetti. Böylelikle, Tuzla tersanelerinde iş kazası sonucu hayatını kaybedenlerin sayısı 136’ya yükseldi.

Tersanelerin iş kazaları nedeniyle gündemden düşmemesi tersane patronlarını kazaları önleyecek tedbir almak yerine bunları gizlemeye yönelttiği anlaşılıyor. Zonguldak, K. Ereğli’deki tersanede işyerinde geçen Pazartesi günü meydana gelen bir başka iş kazasında da bir işçi hayatını kaybetti, dört işçi de yaralandı. Ancak bu iş kazasının kayıtlara geçirilmediği belirtiliyor. Aynı tersanede 5 Ocak tarihinde de bir işçinin yaşamına mal olan kaza meydana gelmişti.

İş güvenliğinin sağlanamaması ve bu nedenle meydana gelen iş kazaları nedeniyle iş cinayetleri sadece tersane sektöründe gözlenmiyor. Bunun dışında başta madencilik olmak üzere, iş sağlığı ve iş güvenliğinin Allah’a emanet edildiği birçok işyerlerinde iş kazaları günlük hayatın bir parçasını oluşturur hale geldi.

Zonguldak’ta kömür ocaklarında ölümlerin ardı arkası kesilmiyor. İş kazalarına yol açan temel unsurun işçileri köle gibi hiçbir önlem alınmamış ocaklara göndererek ve burada en kötü koşullar altında çalıştıran zihniyetin sonucu olduğunu görmeksizin, bunun bir tecelli olduğunu söyleyen anlayış iktidarda oldukça da bu durum değişmeyecek. Facianın ardından göçük altında kalan 2 madencinin cesetlerine ulaşılmadan ocakta üretimin başlatılması bunun bir başka kanıtı. Maden ocaklarında varsa yoksa koşullar ne olursa olsun işçileri çalışmaya koşmak ve kazanç sağlama peşinde koşuluyor. Madenciler de içinde bulundukları yoksulluk ve yoksunluk koşullarına bir de sahipsizlik ve örgütsüzlük eklenince çaresiz buna katlanmak zorunda kalıyorlar.

Tersanelerde iş güvenliği önlemleri alınmıyor

Tuzla tersanelerinde faaliyet gösteren çok sayıdaki işyerinde yaklaşık 25 bin (bu sayının çok daha fazla olduğu belirtiliyor) işçi çalıştırılıyor. Bu işçilerin büyük bir bölümü taşeron işçi niteliğinde ve kayıt dışı statüde bulunuyor. Bu durum, çalışma koşullarının çok ağır ve hiçbir iş güvenliği alınmaksızın yürütülmesine yol açıyor. Resmi kayıtlara göre, 2000’li yıllarda 50 işçi hayatını kaybetti. Ama gerçek sayının bunun üzerinde olduğu belirtiliyor.

DİSK’e bağlı Limter-iş tarafından yapılan bir araştırmaya göre, tersanelerde iş cinayetlerinin asıl sebebi, işyerlerinde taşeron faaliyetlerinin denetimsiz olması. Bu durum, çalışma temposunun çok yüksek tutulmasına yol açıyor. Üstelik bu şekilde daha da ağırlaştırılan çalışma koşullarına uygun güvenlik önlemi de alınmıyor. İşçilere iş yasalarında zorunlu kişisel güvenlik donanımları sağlanmıyor. İşçiler, gözlük, baret, emniyet potini ve emniyet kemeri olmaksızın çalıştırılıyor. Tersanelerde tıbbi ve insani donanım, acil müdahale önlemleri alınmıyor. Yasalarda zorunlu tutulan işyeri güvenliği sağlanamıyor. Çalışma Bakanlığı yetkililerinin denetimleri “haberli” yapılıyor. Yetkililer tarafından getirilen yaptırımlar çoğunlukla göstermelik düzeyde kalıyor. Ayrıca iş kazalarına nedeniyle yasal haklarını arayan işçilere güçlükler çıkartılıyor.

Limter-iş yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, tersane işyerlerinde yasal kayıtların tutulmadığı ve bazı kazaların rahatlıkla gizlenebildiği ifade edildi. Bu nedenle gerçek ölümlerin resmi açıklamaların çok daha üzerinde olduğu ileri sürülüyor.

Çözüm işçilerin birliğinden geçiyor

Tersanelerde ağır çalışma koşulları, tersane işçilerinin her geçen gün bilinçlenmesine yol açıyor. İşçiler, tersanelerde yetersiz iş güvenliğinden yemekhanelere, tuvaletlerden iş sahasındaki ağır çalışma koşullarına kadar pek çok konuda gözlemlerini dile getiriyorlar ve çözüm yolları arayışına giriyor.

Tersane işçileri, gelişmiş ülkelerde söz konusu olmayan çalışma kuralları aykırılıklarının Türkiye’de gözlendiğini belirtiyorlar. Boya ve raspa işleri, tümüyle sağlıksız koşullarda yürütülüyor, genç işçilerin kısa süre içinde meslek hastalıklarından kapılıyor ve zımpara tozu ve zehirli boyalar çalışanların sağlığı için ciddi tehdit oluşturuyor. Ama buna rağmen hiçbir önlem alınmadığı söyleniyor.

İşyerlerinde iş sağlığı ve iş güvenliği yönetmelikleri uygulanmıyor. Kimi zaman göstermelik nitelikte güvenlik önlemleri alınmış olsa bile, bunlar en sıradan ve kalitesiz malzemelerden yapıldığı için işe yaramıyor. İşçilere içecek su verilmiyor; tuvaletlerdeki suyu kullanmaları isteniyor. Tuvalet ve yemekhaneler bitişik ve sağlık koşullarına uyulmuyor. Verilen yemekler kalitesiz ve yeterli besleyici içerikten yoksun.

İşçiler, yaşanan sorunların sızlanma ya da şikâyet ile çözülemeyeceğini görüyorlar. Karşı karşıya kaldıkları zorlukların kayıt dışı işçilik, taşeron sistemi ve sendikasız ve örgütsüz çalışma ile bağlantılı olduğunu görüyorlar ve bütün bunların üstesinden gelmenin birlikten geçtiğini belirtiyorlar.

Madenlerde özelleştirme ölüm getiriyor

Maden işletmeciliğinde, çalışma koşullarının çok ağır ve meşakkatli. Kömür madenleri yerin yüzlerce metre dibine uzanan kuyular ve bu kuyulardan kömürün bulunduğu damarlara uzanan tünellerde gerçekleştiriliyor. Yüzeye yakın olan kömür damarları bittikçe, alt tabakalarda bulunan kömürü çıkartmak için kuyular derinleştiriliyor.

Böyle bir ortamda kömür madenlerinde işçiler her an bir iş kazası ile burun buruna kalıyor. Kuyular derinleştikçe yeterli havalandırma sağlanması güçleşiyor. Böyle olunca kömür damarları içinde biriken gaz, az miktarda hava ile bir araya gelince kendi kendine patlıyor. Grizu denen bu patlama ile yüzlerce çalışan bir anda hayatını kaybedebiliyor.

Bunun dışında, kömür madenlerinde yeterli tahkimat yapılmadığında açılan tüneller (galeriler) çöküyor; işçiler altında kalıyor. Veya son iş kazasında olduğu gibi, bir yerde birikmiş yeraltı suyu, kazı sırasında aniden fışkırıyor ve madeni su altında bırakıyor.

Genel olarak madenciliğin içerdiği çok zor çalışma koşulları nedeniyle işletmecilik anlayışında, geleneksel yaklaşımdan farklı olarak üretim değil, güvenlik ön planda tutulur. Maden ocaklarında önce güvenlik anlayışı tümüyle madencilik faaliyetlerinin çok tehlikeli olması ile bağlantılı. Çalışanların karşı karşıya kaldığı riskleri asgariye indirmek ancak bu şekilde mümkün.

Oysa yakın zamanda maden ocaklarında özelleştirmeler, bu anlayışı tümüyle alt üst ediyor. Özel sektör, hiçbir zaman üretimin önüne güvenliği koymaz. Güvenlik ona yatırdığı paranın karşılığını almayı garanti etmez. Bu nedenle özelleştirilen ocaklarda çalışan işçiler ciddi riskler ile karşı karşıyadır.

Nitekim ocaklarında özelleştirmeler, aşırı üretim ve maksimum kar hırsını daha da körüklerken maden işçilerinin hayatı hiçe sayılıyor.

TTK Genel Müdürlüğü istatistik verileri, kömür ocaklarında son 50 yılda iş kazalarında 7 bine yakın işçinin öldüğünü, 318 bin işçinin ise yaralandığını gösteriyor. Özelleştirmelerin büyük bir ivme kazandığı 90‘lı yıllarla birlikte kömür işletmelerinde ölümlü kaza oranları daha da artış gösteriyor.

Kamuya ait maden ocaklarının kapatılması ve özel maden şirketlerinin teşvikiyle birlikte, maden işçilerini ölüm ocaklarına mahkûm eden koşullar daha da şiddetleniyor. Ama kamu ve özel sektörün madencilik faaliyetlerinde iş güvenliği hiçe sayılıyor.

Madencilik sektöründe hüküm süren başıbozukluk, sadece Zonguldak kömür madenciliği ile sınırlı değil. Yapılan incelemelere göre, maden sektörü genelinde 772 işletme faaliyet gösteriyor. Bu işlemelerin sadece 87’sinin işletme belgesine sahip olduğu, 469 işyerinde işçilerle ilgili sağlık kayıtları tutulmadığı, Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği esaslarının kulak ardı edildiği belirtiliyor. 428 iş yerinde periyodik sağlık gözetimleri yapılmıyor ve genel çalışma koşulları ile ilgili hiç bir eğitimin yapılmadığı işletme sayısı 222'yi buluyor.

Yukarıda verilen istatistik bilgilerden da anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye’de maden işletmeciliğinde “önce güvenlik” anlayışı tümüyle göstermeliktir. Çünkü üretimin öncelikli olduğu geleneksel üretim faaliyetlerine bile olması gereken güvenlik önlemleri madenlerde alınmaz. Durum özel sektör madenciliğinde daha da vahimdir. Özel sektör madencilik tehlikeliymiş, falan anlamaz. Özel sektörde daha fazla amacı güvenlikmiş, tedbirmiş, hiçbir başka önceliği göz önüne almaz.

K. Marks, bunu şu sözlerle açık bir biçimde ortaya koymaktadır: Kapitalist üretim biçimi, genellikle pintidir. İş güvenliği gibi, kendine kar sağlamayan harcamaları yapmaktan kaçınır. Ama buna rağmen kendi insan malzemesi konusunda ise çok hovardadır! Bu hovardalık kendini özellikle maden işletmeciliğinde gösterdiği gün gibi açıktır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder