13 Nisan 2011 Çarşamba

Kapitalizm, Metalaştırma ve Aşınan Değerler

Metalaştırma, esas olarak kapitalizm öncesinde hiçbir şekilde ticaret konusu olmamış insan-toplum değerlerinin, ticari ilişki, mübadele alım ve satım konusu yapılması olarak tanımlanır. Metalaştırma, Marksist düşünceye göre, kapitalizmin anlaşılabilmesinde temel olan kavramlardan biridir. Bu süreç Komünist Manifesto içinde şu sözlerle anlatılmaktadır:


“Burjuvazi, tüm feodal, geleneksel ve kırsal ilişkileri darmadağın eder ve insanlar arasında kupkuru çıkar dışında hiçbir bağ bırakmazken… aile ilişkilerinin yürek titreten duygu dolu peçesini yırtmış ve onu düz para ilişkisine indirgemiştir.”

Artık bu güne kadar sofuca ürküntüyle bakılan ne kadar eylem varsa, bunların üstündeki kutsallık örtüsü çekip çıkartılır. Kalıcı ve duran ne varsa buharlaştırır, kutsal diye ne varsa kutsallıktan düşürür. Doktoru da, hukukçuyu da, rahibi de, iktisatçıyı da kendi ücretli emekçisi haline getirir.

Tüm bunlar, burjuvazinin ilk ortaya çıkışı ile bir anda gerçekleştirilmedi. Belki de bugün yaşananlar ile gözlemlendiği gibi, bu uzun yürüyüşü daha da devam ediyor. Bugün gelindiği aşamada bu çok daha çarpıcı düzeye çıkmaktadır. Denilebilir ki, küreselleşme sürecinde burjuvazi, insan değerlerini aşındırmada eteklerindeki tüm taşları dökmekte ve “…duygusuz “nakit ödeme” dışında insan ilişkileri arasında hiçbir bağ bırakmamaktadır. Bu süreci, günümüzde çeşitli biçimlerde çarpıcı olarak görmek mümkün olmaktadır:

• Geleneksel biçimi ile aileyi çekip çevirme ve çocuklara bakım ve şefkat gösterme için olan kadın emeği, artık piyasada alınır satılır meta haline getirilir. Bu toplumun çekirdek birimi olan ailenin niteliğinde kökten bir değişimi sergiler. Aile değerleri, tümden kapitalist piyasa ilişkilerinde ve kapitalist sömürüye tabi tutulur. Kadının toplum ve çalışma hayatındaki yeri, onun ailesine karşı sorumlulukları bazında değil, ama emeğini kabul edilebilir düzeyde sermayenin hizmetine vermesi ile ölçülür. Öte yandan, anne şefkatinden tam olarak yararlanamayan çocuklarda kişisel bozukluklar ortaya çıkar.

• Toplumsal örgütlenmenin temel amacını oluşturan kamu hizmetleri, örneğin eğitim, toplu taşıma ve sağlık hizmetleri, su, enerji, vs. bireyin örgütlü toplum üyesi sıfatı ile değil, ama sermaye için kar amacı doğrultusunda sağlanır hale getirilir. Bedeli karşılığı satın alınır hizmetler biçimine olduğu için de, hizmetler satın almaya gücü yetecek olanlar için ayrıcalık biçimini almakta gecikmez.

• Ayrımcılığın yaygınlaşması, bireyin toplumsal aidiyetini yok eder. Oysa insan, ancak örgütlü bir toplum içine yaşarsa var olabilir. Toplumda sınıfsal ayrıma tabi tutulma sadece bir kast sistemi yaratmakta kalmamakta, ama aynı zamanda insan psikolojisi ve sağlığını da onu giderek insan olma hasletlerini yitirmesine yol açacak düzeyde bozmaktadır.

• Nitelikli emek ürünlerinin ticarileştirilmesi, bu tür emek ürünlerinin özgünlüğünü yozlaştırmaktadır. Bilimsel ve kültürel faaliyetlerin ticarileşmesi, bu tür faaliyetlerin ancak "meta" niteliğini taşıdığı ölçüde değer kazanır hale getirir. Yaratıcı faaliyet, tümüyle para sahiplerinin beğenileri ile ölçülür hale gelir.

• Son olarak, toplum yaşamının kıyısında köşesinde yer alan tüm faaliyet alanları dönüşüm geçirerek metalaştırılır, ticarileştirilir, profesyonelleştirilir ve kurumsallaştırılır. Fikri mülkiyet, yayın hakkı ve patent altında bilgi ve bilimsel yöntemler metalaştırılır. İnsanların erişimine engellenir. Herkes her adımda çıkar hesabı yapar hale gelir; bunun sunucunda aynı toplum içinde insanlar arası dayanışma, işbirliği ve imece anlayışı kaybolur. En sıradan olanlara kadar oyuncaklar meta haline getirilir, çocukların bir arada toplu halde oyunların yerini şimdi oyuncağını paylaşmayan yalnız çocuklara terk eder.

Feodal toplumdan günümüze metalaştırma

Kapitalizm, manifaktür döneminden sanayileşmeye geçişte oraya çıktı. O günden bu yana, sanayi mallarında başlatılan metalaştırma süreci, günümüzde kapitalizmin bunalım ve çöküş dönemlerinde yaşanan gerileme hariç, insan topluluklarının tüm alanlarına yansıdı. Bugüne gelindiğinde, artık insan değerlerinin tümüyle aşındığı ve insanı insan yapan değerlerin yitmeye yüz tutuşu ile karşı karşıya kalınan bunalım, giderek tüm toplumlar için içinden çıkılmaz bir durum yarattı.

Ancak metalaştırmanın toplumun her alanını içine alması, çelişkili bir süreçtir. Bir taraftan feodal sınırları kaldıran özgürleştirici ve devrimcidir; ama aynı zamanda insanı aşağılayıcı ve onun insanlık değerlerini aşındırıcı niteliğe sahiptir. Metalaştırmanın bu çelişkili niteliği, Komünist Manifesto içinde çarpıcı bir biçimde ortaya konur:

“Feodal toplumun bünyesinde boy gösteren burjuvazi, daha önceki kuşakların toplamından daha kitlesel ve daha muazzam üretim güçleri oluşturdu.” Ama bununla da kalmadı; bu üretim güçleri aynı zamanda devrimci öze sahiptiler: “…üretim ve değişim araçlarının belli bir gelişim aşamasında, feodal toplumun üretim ve mübadele ilişkileri, tarımın ve imalatın feodal örgütlenişi, tek kelimeyle feodal mülkiyet temeli artık o gelişmiş üretici güçlere uymaz oldu. Bu ilişkiler, üretime destek olacağına onu frenliyordu. Giderek bir o kadar çok kelepçelere dönüştü bu mülkiyet ilişkileri. Kelepçelerin parçalanması gerekiyordu, parçalandı.”

Ama öylesine büyük üretim araçlarını oluşturma büyüsünü başarmış burjuva toplumu, belli bir zaman sonra oluşturduğu güçlere karşı artık kendi cinlerinin esiri olmuş cinci hocaya döner. Ortaya çıkan dönemsel bunalımlar, burjuva egemenliğinin yaşam koşullarını oluşturan bu mülkiyet ilişkilerine karşı başkaldırının tarihidir.

Bu bunalımlarda öylesi toplumsal bulaşıcı hastalıklar çıkar ki, toplumun tüm yaşamsal kaynaklarını elinden alır. Toplum bir anda kendini barbarlık durumuna düşürülmüş bulunur. Bir kıtlık, genel bir yok etme savaşı. Sanayi ve ticaret yok olma noktasına gelir. Elinin altındaki güçler, burjuva mülkiyet ilişkilerini desteklemeye hizmet etmez artık. Tam tersine bu güçler, o ilişkilere büyük gelmeye başlamıştır.

Artık metalaştırmanın insanı aşağılaştırıcı ve insanlık dışı yüzü ortaya çıkmaktadır. Bu aynı zamanda burjuvazi için olmazsa olmaz nitelikteki metalaştırma sürecinin makûs sonu ile yakından bağlantılıdır; çünkü insanlık, tarih boyunca karşılaştığı sorunların üstesinden gelmesini bilmiştir ve bundan sonra da bunu başaracaktır. Metalaştırma sürecinin sonucunda insanlığın karşı karşıya kaldığı bu sorun gerçekten ciddi boyutlardadır:

1929 kapitalist bunalımı, kendini ekonominin oldukça canlı ve gelecekle ilgili hiçbir endişenin olmadığı bir anda aniden patlak verdi. Kara Pazartesi olarak anılan bir gün içinde para piyasaları çöktü. Bunun sonucunda, başta ABD olmak üzere, tüm dünya çapında ekonomik faaliyetlerde daralma ve çözülme, işyerlerinin kapanması, kitlesel halinde işsizlik izledi. Tüm bankalar iflas etti. Bütün kişisel tasarruflar kaybedildi. Birçok insan evlerinden oldu. İnsanlar barakalarda yaşamaya başladılar. Bir anda kitlesel olarak yoksul ve çaresiz duruma düştüler.

Yiyecek ve gıda ambarları ağzına kadar doluydu. Ama insanlar açlık çekmekteydiler. Çünkü bu gıda ürünleri insan ihtiyacı için değil, piyasada satılmak için meta haline getirilmişlerdi. Sokaklar dilencilerle dolarken, fazla gelen ürünler denize dökülüyordu. Bu inanılmaz bir çelişkiydi. Şimdi karınlarını doyuramayan insanlar isyan ediyorlardı.

Sosyalist toplum dışında tüm dünya kapitalist sistemini etkisi altına alan ve onu uçurumun eşiğine getirmekle kalmayıp yeni bir dünya savaşına zemin hazırlaması ile de insanlık için bir başka tehlike kaynağı olan 1929 bunalımı üzerinden çok zaman geçmedi. İnsanlık, günümüzde bir kez daha aynı tehlike ile karşı karşıya. İçinde bulunulan koşullar, kapitalist sistemin buna benzer bir bunalıma doğru hızla sürüklenmekte olduğunu gösteriyor. 1929 bunalımı, ancak bir dünya savaşı ile atlatılabildi. Tarihçiler, kapitalist ekonominin bunalımının kesin olarak ancak 1941 yılı içinde mümkün olduğunu yazdılar. Bu tarihte neredeyse bütün dünya ülkeleri var güçleri ile birbirlerini boğazlamakla meşguldüler.

Ayni tehlike günümüzde de yaşanıyor. Gelişmeler, küreselleşen dünyanın hızla 1929 yılındakine benzer bir bunalıma sürüklendiğini gösteriyor. Dün olduğu gibi, bugün de bir dizi borsa çöküşlerine tanık olunuyor. Bankalar iflasta. Merkez bankalarının açıktan sağladığı fonlarla ayakta tutuluyor. İşsizlik ve fiyat artışları hızla artıyor. Gelir dağılımındaki denge zengin ve yoksul sayısının artışı ve orta sınıfların yok oluşu ile hızla bozuluyor.

Ancak metalaştırma açısından bakıldığında, günümüzde gözlendiği biçimiyle bu kesintisiz sürecin artık nitelik değiştirdiği gözleniyor. Kapitalizmin ilk ortaya çıktığı dönemdeki durum ile kıyaslama açısından, bir kez daha Komünist Manifesto’ya bakmak gerekiyor:

“Üretim araçlarının, mülkiyetin ve nüfusun parçalılığını adım adım ortadan kaldırıyor burjuvazi. Nüfusu bir çimento bağlamında bütünleyip, üretim araçlarını merkezleştiriyor ve mülkiyeti az kişinin ellerinde yoğunlaştırıyor. Bunun zorunlu sonucu ise siyasal merkezleşmeydi. Çıkarları, yasaları, hükümetleri ve gümrükleri farklı, bağımsız, hemen yalnızca ittifakları olan eyaletler, tek ulus, tek hükümet, tek yasa, tek ulusal sınıf çıkarı, tek gümrük sınırı içine sıkıştırıldı.”

Burjuvazinin izlediği yol, bugün de bundan farklı değil. Ama ulus ölçeği, yerini küresel ölçeğe bıraktı. Şimdi ulus ölçeğindeki bu sıkışıklık kaldırıldı. Ticarette tek bir örgüt ve tek bir yasa çerçevesinde gümrükler tümüyle ortadan kaldırılarak tek bir küresel piyasa oluşturuldu.

Ama piyasaların tekleşmesi ile piyasadaki metalarda da tekleşme süreci yaşanıyor. Biçimi ve işlevi açısından özdeş, bir yada iki tipte metaların tekleşmesi, aynı zamanda ulus ölçeğindeki piyasalarda ulusa özgü kültür, değer yargıları ve anlayışları da kovuyor ve kendi uluslar üstü kültürün hakim olmasına yol açıyor.

Bu durumun, insan değerlerinin tümünün metalaştırılması ile bir arada ele alındığında bireyin kişiliği üzerinde çok olumsuz etkileri olduğunu belirtmek gerekiyor. İçinde bulunduğumuz dönem, sermayenin ve buna koşut metaların uluslar arasılaşması sürecinde bir geçiş dönemidir. Birey dünyaya gözünü açar açmaz, böylesi döneme özgü koşullarda boğuşmak durumunda kalmaktadır. Bir taraftan sermayenin kölesi haline getirilmiş, ama aynı zamanda analık görevlerini araya sıkıştırmak durumunda kalan bir ailede birbiri ile çarpışan çelişkili değer yargıları içinde büyümektedir. Bu durum, ilk tepki olarak insanın kendi kişiliğine atfettiği somut değerde bir düşüş olarak yansır.(i)

Birey, karşı karşıya kaldığı sorunlarla toplum adına mücadele inancını ve dolaysıyla toplumsal bilincini yitirmiş gibidir. Uyuşturucu kullanımı hiç olmacığı kadar yaygınlaşmakta, bireyler bunun tehlikesini bile bile ona direnç göstermeyi umursamamakta. Bireysel veya maceracı intihar olayları hızla artmakta. Sonunda kesin ölüm olan olaylara karşı gözüpek davranış, gerçekte bireyin kendine değil, ama bireyi birey yapan toplumsal değer yargıların yitişine karşı bir isyan gerçekte.

Günümüz dünyasında bireyin toplum aidiyeti her türlü değer yargısının sonuna kadar metalaştırıldığı günümüz dünyasında hızla kaybolmaya yüz tutuyor. Birey toplumdan uzaklaşır ve yalnızlaşırken, umutsuzluğu artıyor. Artık kapitalist toplum metalaştırma sürecinin sonuna gelirken, özgüvenini yitirmiş ve yalnız insan yaratmada muazzam gelişmeler kaydediyor.

___________________

Tahir M. Ceylan, Benliğin Öznel ve Nesnel Şekilleri, CBT, 15 Ağustos 2008.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder