10 Temmuz 2011 Pazar

Seçimler ve Burjuva Partileri

AKP için “sınıfsal karakter” tahlilleri yapılıyor ve onun öteden beri geleneksel değerlerine bağlı, ulusal burjuva niteliği ağır basan Anadolu burjuvazisinin temsilcisi olarak siyaset sahnesine çıktığı, ama daha sonra kendisini büyük sermayeye benimsetebildiği ileri sürülüyor. Ancak bu noktada görüşler farklılaşıyor ve kimileri AKP'nin bir dönüşüm geçirerek ve büyük burjuvaziyi de kucaklayabildiği söylenirken, tersine ilk yola çıktığı dönemde sahip olduğu geleneksel değerlere bağlılığını sürdürdüğünü, sınıfsal konumunu koruduğunu, ama buna rağmen büyük burjuvaziye kendini benimsetebildiği görüşü de savunuluyor.

Burjuvazinin diğer partisi CHP için yapılacak ilk değerlendirme, onun genel başkanı dahil tepeden tırnağa tüm kadrolarının değişmesi ile birlikte anlayışının da yenilendiği doğrultusunda. Öncesinde her ne pahasına burjuva cumhuriyetinin korunması için çaba gösterdiği söylenen partinin artık yeni dönemde bunu daha pragmatik yöntemlerle yaptığı görülüyor. Bu durum, parti için şimdi olmasa bile, yakın bir gelecekte bir iktidar misyonu yüklendiğinin açık göstergesi olarak ortaya çıkıyor.

AKP için yapılan değerlendirmede artık iyice anlaşılmış bir gerçek şudur: bağrından çıktığı hareket ne denli radikal unsurlar ile anılıyor da olsa, bürokrasisi, ordusu ve polisi ile artık devlet aygıtı ile tam bir bütünlük sağlamıştır. Yine de hatları ile kuruluşundaki bu radikal unsurlara bağlı kalmayı sürdürmektedir. Başlangıçta kendi “tebaası” dışında kalan kesimler arasında endişe yaratan bu durumun, gerçekte küresel nitelik taşıdığı daha iyi anlaşılınca, yerini tümüyle takdir ve minnet duygularına bırakmıştır. Öyle ki AKP, kobay niteliğinde günümüz kapitalist pratiğin yeni yöneliminin ne denli başarılı olduğunu ortaya koymuştur ve bu minnet duygusu sınır ötesi odaklar tarafından da dile getirilmektedir.

Böyle olduğunda da, burjuvazinin cankurtaran simidi CHP’ye AKP’nin siyaset sahnesinde ülke halkına çıkartılacak acı reçetenin sonucu vaziyeti kurtarmak için en açık örneği Yunanistan’da gözlenen nefeslenme misyonunu üstlenmek üzere yeniden biçimlenmesi gerekiyordu ve bu da gerçekleştirilmiş görülüyor. Ama yine somut koşulların dayatması nedeniyle, Yunan Pasok partisinin üstlendiği misyondan farklı bir biçimde CHP’nin üzerinde daha ağır sorumlulukların yüklendiği gözleniyor.

Bilindiği gibi, burjuvazinin modası çoktan geçmiş piyasa ekonomisinin sorunlarının üstesinden gelmek üzere biri liberal demokrat, diğeri sosyal demokrat esaslı olmak üzere iki farklı siyaset izliyor olması gerekir. En yalın anlatımı ile, liberal dönemde ülke ekonomisi artık içinden çıkılmaz bir duruma geldiğinde, bunun onarılması amacıyla devreye sosyal demokrasi sokulur. Bu basit şaşırtmaca bile burjuvazinin seçim oyununu kitlelerin gözünü boyayacak biçimde başarı ile oynamasına yetmektedir.

Gerek liberal demokrasi ve gerekse sosyal demokrasinin tabanı küçük burjuvadır; Ama bir farkla. Liberal demokrat küçük burjuvazi taban “küçük mülkiyet sahiplerinden” oluşurken, sosyal demokrat kesimler “mülk sahibi olmayan emekçi kesimlerden” oluşur. Demokratik rejimler için burjuvazisin çeşitli sınıf ve tabakalar ile işbirliği yapması kaçınılmazdır; çünkü kapitalist işleyiş içinde her geçen gün sermaye daha az sayıda insanların elinde birikir. Burjuvazi zaman içinde değil çoğalmak, kaçınılmaz olarak küçülmek zorundadır ve sayıları giderek azalmaktadır. En özgürlükçüsünden en bağnaz olanlara kadar bütün bir yelpazedeki demokratik rejimlerde burjuvazi, toplumda hâkimiyeti için kendisi dışındaki sınıf ve tabakalar ile işbirliği yapmak zorundadır.

Burjuvazi sadece işçi sınıfı ile ittifak yapmaz. Çünkü burjuvazi ile proletarya birbirine düşman iki sınıftır. Ayrıca özellikle feodalizme karşı mücadele dönemlerinde işçi sınıfı ile ittifakın kendisine çok pahalıya patlamış olduğunu da unutmamaktadır. Ama neyse ki kendisi için talihsiz dönem geride kalmıştır ve işçi sınıfı ile ittifak yapmak mecburiyetinden kurtulmuştur. Şimdi bir tarafta liberal ve diğer tarafta sosyal demokrat politikalar ile, her ikisi de ekonomide yeni liberalizmi benimsemiş olarak sömürü düzenini kendisi için dikensiz gül bahçesine dönüştürmüş bulunmaktadır.

Sosyal demokrasinin burjuva kuyrukçuluğu

Burjuvazinin sosyal demokrasi ile yaptığı işbirliğinin ne denli yaygın olduğu biliniyor. Eşitlik ve özgürlük kavramlarını esas aldığı söylenen bu anlayışın kökeni, ta K. Marx’ın hayatta olduğu dönemlere kadar uzanır. O dönem Almanya’sında Marx işçi sınıfı hareketini burjuvazinin kuyruğuna takma peşinde olan Lassalle'ci partinin saldırısını göğüslemek için çok çalışmış ama başaramamış ve ellerinde büyüttüğü Alman işçilerinin partisine küçük burjuva unsurlarının bulaşmasını önleyememiştir.

Burjuvazi azami kar peşinde önüne hiçbir engel konmaması için çaba gösterir. Ama bu ölçüsüz sömürü, kaçınılmaz olarak sistemin tıkanmasına ve toplumda insanların karınlarını bile doyuramadığı derin bir bunalımın ortaya çıkmasına yol açar. Öyle ki bu sınırsız sömürü, kapitalizmin ilk döneminde olduğu gibi işçi sınıfının fiziken tükenmesine yol açabilir. Bu nedenle kapitalist sistem, tipik örnekleri 19. yüzyılda 10-saatlik çalışma yasası, iki dünya savaşı arası Keynesçi uygulamalar gibi piyasa ekonomisine neşter vurulmasını gerektirmiştir.

Yine de bu ibretlik gelişmeler bile burjuvazi için öğretici olamamıştır. Çünkü serbest piyasa ekonomisi ne kural tanır ne de ibretlik durumlardan kendine ders çıkartır. Bu sistemin uçuruma yuvarlanmasına ramak kalan derin bunalım rağmen böyledir.

Herşeye rağmen her dönemde elden geldiğinde sonuç verdiği kanıtlanmış tedbirler alınmakta ve uygulanması için çaba gösterilmektedir. Yine tipik örnekleri arasında bunalım dönemlerine yaygın ölçekte talep yaratılmasına yönelik eşitlikçi gelir dağılımı modelleri-Keynescilik, ekonomik ve mali piyasalarda kapsamlı denetim mekanizmaları, ekonomik planlama, vs. bunlar arasındadır.

Yine bu bağlamda, kapitalist sistemlerde savaş sonrası dönemde yaygın olarak kullanılan güdümlü demokratik uygulama bir başka siyaset düzeyinde uygulanagelen bir yöntemdir. Burada serbest piyasacı liberal siyaset ile gelir dağılımında eşitlikçi anlayışı içeren sosyal demokrat siyaset münavebeli olarak devreye sokulmaktadır. Bunun dışında genel çerçevesi ile piyasanın işleyişi, ekonomiye müdahaleler, para politikaları, esas itibarı ile aynı kalır. Bir tarafta liberal ve diğer tarafta sosyal demokrat anlayışın münavebeli olarak kullanıldığı iki partili sistemde kapitalist piyasa mekanizmasına özgü tüm mekanizmalar olduğu gibi korunur.

Türkiye’de İkili sistemi geçiş

Türkiye’de de son zamanlarda siyasette böyle bir sadeleşme eğilimi gözleniyor. Bu seçimlerde iktidar partisi, yasal/yasadışı yöntemlerle iki partili demokratik yönetim için her türlü çabayı gösteriyor.

Sadeleştirmenin amacı istikrar. Ülkede siyasi istikrar, ekonomik istikrar için temel koşul. Çünkü ekonomi çok hassas dengeler içinde oluşturulmak durumunda. Uluslararası rekabetin umulmadık boyutlara ulaşması bunu zorunlu kılıyor. Dengeler öylesine hassas kuruluyor ki; siyasette en küçük bir çalkantı bile istenmiyor.

Demokratik yönetimlerde siyasi istikrarın temeli de iki partili sistem. Ayakta kalan iki partiden biri olmazsa diğeri iktidara tek başına geliyor ve iki partili sistem, siyesi istikrar için garantili çözümü oluşturuyor.

İki partili sistem için uygulamada karşılaşılabilecek tek sakınca, toplumun sol ve sağ kamplara ayrılmış iki ayrı parçasını temsil eden iki parti içinde aşırı uçların filiz vermesi ve siyasi dengede bir istikrarsızlık unsuru olacak düzeyde güçlenmeleridir. Sol kesimi temsil eden sosyal demokrat ve özellikle sol kesimlerde uzun zamandan beri bir sessizlik hakimdir. Bilindiği gibi, burjuvazi için asıl tehlikeyi oluşturan sol hareketin parçalanması için uzun dönemden beri çaba gösterilmektedir ve solun üzerinde böl ve dağıt uygulaması büyük ölçüde başarılmıştır.

Günümüzde iki partili sistemde bölünme tehlikesinin esas itibarı ile sağ kanatta daha ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum belirgin olarak Avrupa’da gözlenmektedir. Kapitalist sistemin tıkanıyor olması nedeniyle, uygulanan küresel politikalar ve dünyaya açılım, Avrupa’da ırkçı-sağ partilerin güçlenmesine yol açmış ve buralarda rejim için ciddi tehlike oluşturmaya başlamıştır. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde yaşanan ekonomik sıkıntılar, bu ülkede geleneksel koalisyon uzlaşmacılığını da tehdit etmektedir. Bundan böyle Avrupa’da bir dizi siyasi istikrarsızlıklar yaşanması kuvvetle muhtemeldir.

Türkiye’de radikal sağ partilerin farklı bir seyir izliyor. Uzun dönem işçi sınıfı hareketini cebir ve şiddet yolu ile baskı altına alıp onun burjuvazi ile barış içinde olması sağlandıktan sonra bu partiler düzen partisi görünümü kazandırıldı. partisi haline geldiler. Hala daha toplumda radikal kesimlerin temsilcileri niteliğinde idiler. Ama asli görevleri hala daha aba altıdan sopa göstermeyi de ihmal etmeksizin düzeni sağlamak oldu.

BBP liderinin taraftarları açısından şaibeli olarak tanımlanan helikopter kazasına uğraması bu uyarıcı etki yapmış olsa gerek. Nitekim o tarihten bu yana radikal kesimin tasfiye edilmesi için her türlü yola başvurulduğu gözleniyor. Şimdi parti önderlerinin özel hayatlarının tam da seçim arifesinde medyada sergilenmesi ile radikal sağ kesime saldırıların en uç düzeye ulaştığı gözleniyor.

Sadece yenilenme değil

Çok yakın bir tarihe denk geliyor yeni CHP kimliğinde sosyal demokrat partinin dönüştürülmesi. Bu bir hamlede ve tereyağından kıl çeker gibi gerçekleştiriliyor. Cumhuriyetin korucusu sıfatıyla onun korunması ve kollanması doğrultusunda laisizm ve irtica karşıtlığına temellendirilmiş olan eski CHP, gücünü aldığı bu ilkeleri geride bırakmış görünüyor. Yeni sosyal demokrat partide çarşaf açılımı ile laiklik rafa kaldırılıyor, gericiliğin lafı bile edilmiyor ve eski üniter cumhuriyet bir kenara bırakılarak onu yeni baştan biçimlemeyi de kapsayan içinde bir yapı tartışmasını da içeren yeni cumhuriyet ilkeleri benimseniyor.

CHP yenilenmesi sadece huysuz ve uyumsuz, idealist ve dolaysıyla hayalperest ve geleneksel değerlere bağnaz bir tutum ile bağlılıktan kurtulmak ve baştan aşağı ekonomide ve siyasette pragmatik değerler ile donatılmaktan ibaret değil.

En başta CHP’nin ekonomide gerçek bir sosyal demokrat kimlik kazandırılması sağlanıyor. Aile sigortası bu amacı taşıyor. Bu tam da eşitlikçi gelir dağılımını öngören Kaynesçi bir uygulama. Ekonominin tıkanması, talep yetersizliği nedeniyle bunalıma girmesine karşı bir sigorta adeta. Ekonominin pek olası nitelikte uçuruma sürüklenmesi durumunda onu uçurumun kenarından çekip çıkartacak bir program.

Bu programın uygulanmasında toplumsal mühendislik çok önemli. Parti içinde en olmadık yerlerde uzmanlıkları ile sivrilenlerin bulunup çıkartılması ve parti içine yerleştirilmesi de gerçekleştiriliyor. Partinin bu alanda tam donanımlı olması uğruna seçilen kişilerin geçmiş siyasi tutum ve anlayışları hiç sorun oluşturmuyor.

Olası bir bunalım durumunda ikili sistemde görev değişikliği söz konusu olduğunda, sadece istikrar politikaları uygulamak yetmez. Ama ekonominin de geleneksel kapitalist üretim çizgisinde eskiden olduğu gibi – ülke ekonomisi toparlanana kadar geçici süre olsa bile – sürdürülmesi gerek. Bunun için CHP içine kapitalist ekonominin temsilcileri de yerleştiriliyor.

Sadece kapitalist ekonominin sürdürülmesi sorumluluğunun üstlenilmesi de yetmez. Ama yeni rejim için bir tehdit oluşturmadığını kanıtlamak ve burjuvazinin olası endişelerini gidermek amacıyla CHP’ye rejimin en sadık simalarının akıl hocalığı yapması sağlanıyor.

Yeni oluşumda son olarak, ama belki de çok hayati bir başka düzenlemeye da tanık olunuyor. CHP içinde sınıf uzlaşmacılığını sağlayacak kadrolara yer veriliyor. Milletvekili listelerinde işçi sınıfı ve sendikacılardan öncü kişilikler bu uzlaşmacılığın neferleri olarak yerini alıyor.

Ergenekon ile törpüleme operasyonu

Eski CHP’ye bakıldığında, bir sosyal demokrat parti için yapılan tipik tanımlamaya uygun bir yapı hemen görülebilir: Sosyal demokrasi, mülkiyet sahibi olmadan emekçi kesimlerden oluşan bir küçük burjuva partisi. Buna sınıfsal bilice sahip olmayan işçiler ile, sınıfsal bilinçliliğine karşın, yakın dönemde sınıf hareketinde kendileri için hiçbir gelecek göremeyen başta sendikacılar olmak üzere, aristokrat işçiler olarak tanımlanan kesimi de katmak gerekiyor.

Küçük burjuvazinin mülkiyet sahibi olmayan kesimi- çok eski olmayan deyişle asker, sivil ve aydınlar - geleneksel olarak CHP’yi destekliyor. Bu kesim, toplumda gücü ve etkisi kendinden menkul bürokrasi – yani rütbeli askerler, öğretmenler, memurlar, doktorlar, vs. aldıkları burjuva eğitimi, sahip oldukları burjuva kültürü nedeniyle burjuva ideolojisine yakın olmalarına karşın geçimlerini emek harcayarak – kafa emeği sağlıyor olmaları nedeniyle emekçi kesim içinde yer almaktadır ve ideolojik farklılıkları nedeniyle işçi sınıfı içinde yer almıyor olsa da onun en yakın müttefiki niteliğindedir.

Yakın bir dönemde bu durum çok açık bir biçimde kendini gösteriyor. Başta askerler olmak üzere, öğretmenler, doktorlar, vs. işçi sınıfında olmayacak düzeyde bir eylemlilik içindeler ve AKP iktidarını bir hayli fazla sıkıntıya sokmaktadırlar.

Son olarak küçük burjuvazi içinde askerlerin konumu üzerinde durmak gerekiyor: Günümüze küresel kapitalizm derin bir bunalım içinde ve ABD bunun üstesinden gelmek için güce dayalı jeopolitik stratejileri uygulamaya sokuyor. Dünya arenasında güç unsurunun öne çıkması bir yana, gerçekten özel uzmanlık gerektiren askeri teknolojilere olan yakınlığı ve her ikisi bir arada, dünyada olup bitenleri yorumlamada benzersiz özelliklere sahip askerin konumu bir anda çok önem kazanıyor. Bugün Türkiye’nin yer aldığı sıcak bölgedeki jeostratejik konumlamasını en sağlıklı bir biçimde konunun uzmanı asker yapıyor.

Tek kutuplu dünyada ABD’nin tek başına dünya siyasetini yürütemediği ortaya çıkması ve bunun karşısında çeşitli güç odaklarının bölgesel ve yerel düzeyde bir araya gelerek yeni yeni güç odakları oluşturmasının önemine değinen uzmanlar arasında askerler önemli bir yer tutuyor.

Günümüz dünyasında en belirgin özellik, bilim ve teknolojide gelinen düzey ve bunun sonrasında ulaşım ve haberleşme alanında sağlanan akıl almaz gelişmeler. Bu dünyayı bir taraftan deyim yerindeyse küçültürken, aynı zamanda onun çok daha karmaşık bir hal almasına yol açıyor. Çünkü artık bilgiye erişim çok kolay ve bir sorun eskiye kıyasla olduğundan çok daha farklı yönleri ile ele alınabiliyor ve değerlendirilebiliyor.

Bir kez daha belirtmekte yarar var. ABD hala daha süper güç, ama artık büyüyen ve karmaşıklaşan sorunların üstesinden gelebilmek için yeterli düzeyde büyük değil. Öte yandan ulusal burjuvaziler, giderek daha fazla süper güce bağımlı hale geliyorlar. Her iki taraf da hata yapıyor ve kapitalist sistem, eskiye kıyasla hata yapmaktan daha fazla korkar hale geliyor. Bunun tek çıkış yolu olarak da Ergenekon ve benzeri sindirme operasyonlarına başvurmak zorunda kalınıyor. Diz çöktürmek için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder