31 Ocak 2010 Pazar

Avrupa’da Kara Bulutlar



Sovyetler Birliği’nin tarih sahnesinden çekilmesi sonrasında dünya çapında ortaya çıkan gelişmeler, insanlık için hiç de beklendiği gibi parlak olmadı. Bir anda silahlanma yarışı hız kesti. Varlığını büyük ölçüde bu güç dengesinden alan emperyalist silah sanayi çöktü. Kapitalizm için derin bir ekonomik bunalım günleri başladı.

Neyse bu fazla uzun sürmedi. Bir bocalama döneminin ardından el yordamı ile gelinen noktada, sosyalist sistem ile kapitalizm arasında nükleer denge üzerine kurulu eski dünya düzeninin yerini süper güç ABD’nin hâkimiyetinde ve tek taraflı ilan edilen yeni yağma düzenine dönüştüğü ilan edildi. Bu yeni yağma düzeni, süper güç ABD ile yeni düşman ilan edilen "şer güçleri" arasında kurulacaktı. Bunun için eski dönemi aratmayacak silahlanma yarışı kışkırtılarak aynı vahşi denge yeniden oluşturuldu.

Silahlanma yarışının kışkırtılması eskiden olduğu gibi kapitalist sistemin içine düştüğü bunalımlara çare olmuş gözükmüyor. Hala daha bunalımdan makul düzeyde çıkış yolu bulunmuş değil.

İlk önce 11 Eylül 2001 saldırısı tezgâhlandı. Bunun artık en azından Pentagon'un göz yumması ile gerçekleştirildiği kabul ediliyor. Böylelikle terörizme karşı savaş kurgusu ile medeniyetler arası çatışma heyulası oluşturularak silah sanayicilerinin önü açıldı. Petrol kaynakları kontrol olanağı sağlayarak bir taşla iki kuş vurmak için ABD ve İngiltere Irak’ı işgal etti. 1 milyona yakın Iraklı soykırıma tabi tutuldu.

Bu durum ABD’nin hala daha emperyalist gerilim, saldırı ve talan gücünü yitirmediğini gösteren başarılı bir deneme oldu. Muazzam savaş makinesini hareketi geçirmiş, sonuç olumsuz da olsa bu durum, ABD silah sanayisi ve dolaysı ile ekonomisinin nefes almasına olanak vermişti.

Bir dünya gücü olma yolunda hızla ilerleyen Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomilerin önünü kesme gayreti yağmaya ortak olan İngiltere dışında Avrupa'da ters tepti. Gerçi İngiltere için belki sonuç fiyasko oldu ve T. Blair'i koltuğundan etti ama Asya rekabeti nedeniyle giderek daralan Avrupa ana karası ekonomilerinin ile kötüye gidişini daha da hızlandırmakta gecikmedi. Son bir çaba içinde Almanya’da ve özellikle Fransa’da alışılmadık seçmen desteği ile yönetimi alan muhafazakâr hükümetler, aralarında tekrar ABD’nin izinden Irak’a müdahil olmak, emperyalizmin soykırım lekesini paylaşmak adına, enerji ihtiyaçlarını bir nebze gidermek için pazarlık gücü sağlamak dahil, Avrupa için, geleneksel Avrupa demokrasisi için hiç de hoş olmayan arayışlar içine girdiler.

Sözde Avrupa sosyal devleti giderek çökmeye başladı. İşsizlik düzeyi şimdiye kadar görülmemiş biçimde artıyor ve artışın kesilmesi beklenmiyor. İşçilerin reel ücretleri son yıllarda her yıl sürekli düşüş gösteriyor. Almanya'da son bir kaç yıldır art arda işçi ücretleri düşüyor, işsizlik artıyor, fiyat artışları yükseliyor.

Göreceli yüksek ücret düzeyi nedeniyle, yükselen Asya ekonomileri karşısında rekabet gücü olmayan Avrupa ekonomisi, giderek geriliyor. Ekonomideki durgunluğu aşmak için Avrupa, her zamankinden daha fazla silah sanayisine medet umsa da, bu olanak Almanya, İsviçre ve İsveç gibi, öteden beri her geçen gün ölüm kusma kapasitesi geometrik ortan silahların üretiminde uzmanlaşmış ülkeler dışındaki Avrupa ülkeleri için mevcut değil.

Yabancılara karşı ırkçı ayrım

Avrupa ülkelerinde ekonominin durgunluğa girmesi, işsizliğin artması, işi olanların ise gelirlerinin satın alma gücü açısından sürekli düşmesi, Avrupalıları iyice huzursuz etmiş durumda. Sokaktaki Avrupalı, bütün bunların sorumlusu olarak yoksul Doğu Avrupa ve Afrika ülkelerinden göçmen trafiğinin yoğunlaşması yüzünden nüfusları hızla artan yabancıları görüyor. Avrupa’da yabancılara karşı düşmanlık, onlara ayrımcı uygulamalar, tepkiler, saldırılar, ırkçı hareketler hızla artıyor.

Avrupa’da Afrikalılar, Araplar, Türkler vs. gibi, farklı ırk ve dinden olanlar ve hatta İtalyanlar, Yugoslavlar, Polonyalılar, Doğu Almanlar, vs. gibi dinsel ve bölgesel olarak ortak özelliklere sahip olsalar da, kendi milliyetinden olmayanlara karış nefret dalgası yükseliyor.

Bugün Avrupa’da ayrımcı ve ırkçı dalganın giderek yükselişi ile kendini gösteren durum, akıllara ister istemez Hitler Almanya’sındaki ilk günleri anımsatıyor.

Bilindiği gibi, ülkede işçi sınıfı hareketinin yükselişi ile oluşan istikrarsız ortam nedeniyle 1929 büyük ekonomik bunalımın etkilerinin diğer bütün ülkelerden daha şiddetli hissedildi. Giderek artan işsizlik, Almanlarda faşist görüşlerin hızla yaygınlaşmasına yol açtı. Yoksulluk ve işsizlikten sorumlu tutulan zengin Yahudileri hedef gösteren faşizm, milyonlarca Yahudi ve Alman asıllı olmayan ırktan insanların ölümüne yol açan Nazi soykırımı ile sonuçlandı.

Avrupa’da son günlerde yaşananlar, böyle bir tehlikenin giderek tüm Avrupalıları etkisi altına almaya başladığını gösteriyor.

Almanya’da yoksulluk

Almanya'daki sosyal demokrat ağırlıklı hükümetin sosyal güvenlik sisteminde ciddi kesintiler ve ağır ek yükler öngören yasaları art arda uygulamaya girerken son araştırmalar, Alman halkının ciddi bir yoksullaşma baskısı altında yaşadığını gösterdi.

Araştırmacılar, sosyal güvenlik reformunun yoksul sayısını daha da arttıracağına, ayrıca gelir dağılımındaki eşitsizliklerin de derinleşeceğine dikkat çektiler.

Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü (DIW) Araştırma Müdürü Gert Wagner, yüzde 12'lik bu oranla Almanya'nın yine de eski 15 AB üyesine göre daha iyi bir durumda olduğunu savundu. Almanya'da yoksulların toplam nüfus içindeki oranı 2000 yılında yüzde 9,2 olmuştu.

Fransa’da Faşizm

Birbiri ile ilişkili iki kavram niteliğindeki faşizm ve ırkçılığın Fransa ile özdeşleşir hale geliyor olması büyük bir talihsizlik. Ama bu durum çok açık; zira Fransızların kendinden olmayanlara ırkçı bakan Sarkozy’nin sağcı muhafazakâr ve Le Pen’in faşist partilerinin oy toplamı yüzde 60’lara vardı ve ne yazık ki artık Fransa, eski günlerine rahmet okutacak biçimde tutucu ve ırkçı görüşlerin at koşturduğu gerici bir ülke oldu.

Fransa’da 6 milyon Müslüman var. Fransız ırkçılığı, kendi Müslümanlarını ötekileştirmek istiyor. Ancak bu şekilde Fransız vatandaşı olmasına karşın, Müslüman olduğu için dışlanan bu kesimi baskı altına alabilir. Yeter ki Müslümanlığı karalayabilsin.

Fransa’da öteden beri gücü konumunu sürdüren faşizm, Sarkozy dönemi ile bir değişim sürecine girdi. Artık faşizm, ağırlıklı olarak ırkçılığı esas alan yabancı düşmanlığına dönüştü. Bu durum Fransa’da çok belirgin olarak gözleniyor. Ancak bu hareketin tüm Avrupa’da giderek yaygınlık kazandığını da göz ardı etmemek gerek. Avusturya’da hızla kitleselleşen faşist hareket, İsviçre’deki SVP, Almanya’daki DVU ve REP ile Hollanda’da suikast kurbanı Pim Fortuyn’un ırkçı partisi. Buna Belçika, İtalya, İskandinav ülkeleri ve kısaca bütün Avrupa ülkelerindeki faşist hareketi eklemek gerek.

İsveç adaletinin iflası

İsveç’e, iliklerine kadar yabancı düşmanlığı sinmiş durumda. Bütün resmi kurumlarda yabancılara karşı ayrım ilkesinin uygulandığına tanık olunuyor.

Bu durum yeni değil. Yabancı düşmanlığı 1952’lere kadar varıyor. Daha o dönemde, özellikle çok yabacı uyruklu tutuklar yakınları ile görüştürülmeksizin günlerce tutuklu kalabiliyorlardı.

AB Türkiye’ye tutukluluk süresinin terörist suçlar dahil, dört gün olmasını dayatıyor. Ama dayatma İsveç’te pak mümkün değil. Bu ülkede polis bu tür suçluları istediği kadar tutabiliyor.

İsveç’te zengin/fakir ayrımı inanılmayacak düzeye. Örneğin, bir sigorta kapsamı kaza durumunda kazaya karışanların tazminat oranları, onların varlıkları ile orantılı olarak belirleniyor. Buna gerekçe olarak, örneğin, zengin bir ailenin beklentilerinin daha yüksek oluşu, vs. gösterilebiliyor. Tam bir ayrımcılık.

Ayrımcılık, Amsterdam yasası ve 2000 Avrupa Direktifi esasları doğrultusunda yasaklanmış olmasına karşın, İsveç gibi Avrupa’nın görece zengin ülkelerinde yabancılara karşı ayrımcılık had safhada.

Hz. Muhammet’i aşağılama hezeyanı

Öteden beri Avrupa'nın köklü demokratik değerlerin kurumsallaştığı söylenen kuzey devletlerinin başlattığı bir taciz kampanyası sürdürülüyor. Bu kampanya, demokrasilerde sınırsız özgürlük jargonu ile yürütülüyor; ama bu özgürlüğün insanların dini inançları gibi eleştiri kabul etmeyen duyarlılıklarını rencide etmemesi gerektiğini tümüyle göz ardı ediyor. Müslümanlar, bir bakıma aşağılanıyor.

Danimarka’da başlatılan, Hollanda’da sürdürülen ve Hz. Muhammet karikatürleri olarak bilinen bu saldırı, en son İsveç’te ortaya çıktığı gözleniyor.

Danimarka’da ayrıcılık tescillendi

Kopenhag Teknik Lise öğrencisi Murat Er, Türk olduğu için Danimarka’da ırk ayrımcılığına maruz kalıyordu. Bu ülkedeki girişimleri sonuç vermedi. Murat BM ırk ayrımcılığı önleme komitesine başvurdu. Danimarka’yı ayrımcılık yapmaktan mahkûm etti.

Avrupa ülkelerinde yabancılar buna benzer biçimde her an her dakika ırk, din, etnik ve milli aidiyet açısından ayrıma tabi tutuluyorlar.

İngiliz polis devletine doğru

İngiltere’de polise verilen yetkilerin kapsamı birçok kesimden tepki görüyor. İngiltere’de yeni çıkartılan terörle mücadele yasası, polise her şüpheliyi “vur" emri verildi.

İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, İngiltere’de her yıl 600 kişi polis gözetiminde ölüyor. Bu ölümlerin büyük bir bölümünün önlenebilir nedenlerden kaynaklandığını, polise verilen yetkiler ve polis uygulamaları ile İngiltere'nin hızla bir polis devletine doğru gidildiğini gösteriyor.

Ekonomik çöküş çevreden merkeze yayılıyor

Avrupa’da ekonomik çöküş ve bunu izleyen toplumsal değerlerde gerileme çevreden merkeze doğru hızla ilerliyor. Gerçekte ekonomik durgunluğu başta Almanya ve Fransa olmak üzere merkez ülkeleri de derinden hissetmişti; ama Avrupa'yı farklı kılan ekonomik ve sosyal denge göstergelerinin artık önüne geçilmez bozuluşu, kendini daha çok çevre ülkelerinde belli ediyor.

Uluslararası küresel krizde derinden etkilenen yeni AB üyesi Baltık ve Doğu Avrupa ülkelerinden sonra şimdi özellikle ülkelerin ulusal gelirlerine oranla borçluluklarının üyelik kriterlerinin bir kaç kez katlayacak ölçüde arttığı ülkeler arasında şimdi Portekiz, İspanya ve özellikle de Yunanistan girmiş bulunuyor. Özellikle bu son ülkede durumun gerçekten endişe verici olduğu ve başından beri Euro uygulamasından sonra halkın şikâyetlerinin dinmediği bu ülkede AB üyeliğinin de hiçbir ilave katkı sağlamadığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder