13 Nisan 2011 Çarşamba

İşçi Sınıfına Esnek Çalışma Dayatması

Son günlerde özellikle metal işkolunda işçi sınıfının başına yeni yeni çoraplar örülmekte olduğu haberleri geliyor. Buna göre, Türk Metal-iş Sendikasının işçilerden habersiz olarak hazırladığı sözleşme taslağında, esnek çalışma hükümlerine yer veriliyor. Böylelikle, yıllardır sendikaların sözleşmeye girmemesi için mücadele ettiği esnek çalışma hükümleri, işçilerden habersiz bir dayatma biçiminde yürürlüğe sokuluyor. Türk Metal-iş Sendikası, işçileri köleliğe mahkûm edecek ve sendikasızlaştırma sürecini hızlandıracak esnek çalışmaya karşı mücadele edeceğine, yeni-liberalizmin izinde yürüyerek işçileri tümüyle patronlara mahkûm etmenin yolunu açıyor.

Bilindiği gibi, işbaşına geldikten bu yana, sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratmak için elinden gelen çabayı gösteren hükümet, şimdi bu doğrultuda yeni bir adım atmış görünüyor ve sermayeye verdiği sözü tutarak işçi sınıfına köleliği layık gören esnek çalışma sistemini yürürlüğe sokuyor.

Esnek çalışma sistemi, işçinin haftalık çalışma saatlerinin fabrikadaki iş yoğunluğuna göre değiştirilmesi anlamına geliyor. Böylelikle çalışma hayatını düzenleyen yasalarda işçinin çalışma saatleri, günlük azami çalışma saatleri, haftalık izinler, vs. gibi işçinin çalışma hayatında çok önemli bir işleve sahip iş süresi kavramı, yasalarda işçi lehine belirtilen azami süre sınırlamalarından kurtarılarak esnetilmekte ve artık tümüyle sermayenin inisiyatifine terk edilmektedir.

Esnek çalışma sisteminin yaratacağı sonuçlar sadece iş süreleri ile sınırlı kalmıyor. Esneklik, iş süreleri yanı sıra, aynı zamanda işçinin çalışma hayatında karşı karşıya kaldığı koşulların tümü üzerinde etkili oluyor ve bu koşullarda kökten bir değişimi getiriyor.

İş güvencesi yok ediliyor

Esnek çalışmanın işçiler için yaratacağı en ciddi sonuç, bundan böyle İş Güvenliği kavramının pratik olarak tümüyle ortadan kaldırılması olacak. Esnek çalışma sistemi ile patronun yasalarda belirtilen azami çalışma saatlerine bağla kalmaktan kurtulduğu gibi, iş yoğunluğunun azalması durumunda, işçiye iş vermeyebilecek. Bu durumda, işçi bir iş sahibi olduğu halde, çalışmadığı süre içinde herhangi bir ücret alamayacağı için, işçinin bir iş sahibi olmasının pratik hiçbir anlamı kalmayacak.

Gerçekte esnek çalışma dayatması öncesinde de çalışma hayatında bir iş güvencesinden söz etmek kesinlikle mümkün değil. Her aşamada hükümetlerin patronlara yaranmak için iş yasalarında işçi aleyhine getirilen düzenlemeler ile kuşa çevrilmesine karşın, yasalarda var olduğu kadarıyla işçiye sağlanan iş güvencesi hükümleri hiçbir işe yaramıyor. İşten atılan işçi, işe iade kararı alsa bile, pratikte işten çıkartıldıkları işyerinde tekrar çalışma hakları zaten bulunmuyor. Ama esnek çalışma sistemi, işçinin yasal süreci başlatması ve bunda ısrarlı olması durumunda, patronun onun dünyasını zindan etmek için zahmete girmekten kurtarıyor. Uygulamaya girmesi ile birlikte esnek çalışma çerçevesinde işçiyi kapı dışarı etmesi için iş yoğunluğum azaldı demesi yeterli olacak.

İş güvencesi, esas itibarı ile işçi ve patron arasındaki ilişkilerin yasal bir esasa bağlanması ve patronun keyfi tutum takınmasının engellenmesi olarak kabul edilebilir. Ancak bu konuda uygulamada çok farklı teamüller ve esasların uygulanması nedeniyle sistem tümüyle patronların lehine işliyor. Örneğin, iş mahkemelerince verilen işe iade kararı, çok büyük bir oranda yerine getirilmiyor. Patron yasalarda yer alan boşluklardan yararlanarak bu şekilde işe dönmek isteyen işçiye tazminat ödeyip işin içinden sıyrılabiliyor. Esnek çalışma sisteminde ise patron bütün bu zorluklardan kurtulmuş oluyor.

İşçilere angarya reva görülüyor

Esnek çalışma sistemi, patrona işçiyi çalıştırmama olanağı sağladığı gibi, aynı zamanda iş yasasında azami çalışma saati sınırlamasını kaldırarak işçileri angarya koşulları altında çalıştırma olanağı sağlayabilecek. Gerçekte, patronlar esnek çalışmayı özellikle bunun için istiyorlar. Çünkü nasıl olsa yasalarda ve pratikte, işçiye iş güvencesi sağlayan hükümler adeta kadük edilmiş durumda. Esnek çalışmanın patronlara keyfi olarak işçiyi çalıştırmama özgürlüğü sağlaması yanı sıra, özellikle de onları angarya koşullarında çalıştırma olanağı sağlaması bakımından önem taşıyor.

Son dönemlerde dünyada ve Türkiye'de ekonomide çok kırılgan bir yapı var ve rekabet alabildiğine yükselmiş durumda. Bu koşullar altında patronlar, taleplerde yaşanan ani iniş ve çıkışlara uygun olarak arz esnekliğinin önem taşıdığının farkındalar. Yani piyasada bir anda durgunluk yaşandığı gibi, bazı kesimlerde zaman zaman hızlı bir talep artışı oluyor. Bu tür dalgalanmalara mevcut istihdam düzeyi ile anında yanıt verebilmek her zaman mümkün olmayabiliyor. Ama esnek çalışma sistemi ile haftalık çalışma sürelerinin 45 saatin üzerine çıkartılabilir olması durumunda, patronların bu tür talep artışlarını karşılayabilmede daha esnek olmaları sağlanabilir.

Patronların kendilerine bu esnekliği daha şimdiden tanımış olduklarını görmek mümkün. Haftalık çalışma süresinin yasal azami sınır olan 45 saatin çok çok üzerine çıktı görülüyor. Tekstil iş kolunda faaliyet gösteren ve yaklaşık 500 işçinin çalıştırıldığı Örmaş Emprime'de çalışma süresi haftalık 91 saate çıkıyor. Bu gibi işyerlerinde İçiler çoğu kez günde 12-14 saat çalışıyor. İşçiler çok düşük ücret alıyor; fazla mesaiye kalmaları kaçınılmaz ve zorunlu tutuluyor. Mazeret geçerli olmuyor. Aşırı çalışmaktan işçiler zaman zaman bayılıyor. Bu işyerinde angarya tam anlamıyla yürürlüğe girmiş duruma.

Kuşkusuz bu yasa dışı ve her zaman mümkün değil. Ayrıca sendikaların faaliyet gösterebildiği sektörlerde pek mümkün olamıyor. Oysa esnek çalışma yasalaşmış olsa, bu engeller rahatlıkla aşılabilecek.

Fazla mesailer kalkıyor

Fazla mesaili çalışma, iş yasası ile düzenlenmiş durumda. Buna göre, fazla mesai için işçinin onayının alınması şart. Bir yılda fazla mesaili çalışma süresi 270 saatten fazla olamaz. Genel olarak, fazla mesaili çalışmalarda, normal ücretin %50’si kadar zamlı ödeme yapılır.

Esnek çalışma sistemi, bütün bu sayılanları rafa kaldırıyor. İş yoğunluğu sürdüğü sürece işçi zorunlu olarak mesaiye kalacak. Rızası aranmayacak. Zaten “esnek" kavramı içinde işçinin tümüyle patrona ram edildiği ve işçi inisiyatifinin göz ardı edileceği çok açık bir gerçek olarak ortaya çıkıyor.

Danası, fazla mesai için yasada getirilen sınırlama kalkacak. İşveren işçileri keyfi olarak istediği süre kadar çalıştıracak. Dahası işçiler fazla mesaili çalışmada ilave ücret alamayacaklar.

Fazla mesai ile ilgili mevcut yasalarda yer alan hükümlerin tümüyle ortadan kaldırılması düşünülebilir mi? İşçilere kendi iradesi dışında, herhangi bir mazeret beyanı söz konusu olmaksızın sınırsız çalıştırma koşulları dayatılabilir mi?

Angarya, Anayasanın 18. ve 50. maddelerinde angaryanın yasak olduğu yazılır. Yapılan çalışmanın mutlaka karşılığının ödenmesi, kimsenin zorla, niteliğine uygun işlerde çalıştırılmaması, dinlenmenin insan hakkı olduğu, ücretli hafta ve bayram tatillerinin ücretli olduğu, vs. anlatılır.

Ama ne yazık ki, bugün artık kim vurduya gitmiş çalışma hayatında angarya resmileşmiş durumda. Normal iş haftası 45 saat, iş günü 8 saat, tehlikeli işlerde 7,5 saat olması gerekirken, bunun çok ötesinde 12 saat günlük ve 72 saat haftalık çalışma fiilen uygulanır olmuştur. Hatta AKP hükümetinin değiştirdiği iş yasasında, fiilen angarya kapı aralanmaktadır: 4857 Sayılı İş Kanunu Madde 41: 63. madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal toplam kırk beş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz denmektedir.

Metal işkolunda esnek çalışma yürürlükte

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-iş sendikası yetkilileri, kendi iş kollarında esnek çalışmanın fiilen uygulamaya sokulduğunu belirtiyor. Sendika yetkilileri, son zamanlarda işverenin kendilerinden esnek çalışma sisteminin kabul etmelerini talep ettiklerini, bu bağlamda örnek olarak Türk Metal-iş’in yetkili olduğu 25 işyerinde sendikanın bu uygulamaya cevaz verdiği ve esnek çalışma uygulamasına geçilmiş olduğunu belirtiyorlar.

Esnek çalışma bağlamında patronların bir başka talebi de denkleştirme uygulaması. Bu durum, on binlerce metal işçisi açısından hayati bir önem taşıyor. İşveren, denkleştirme uygulamasında, fazla mesai sürelerinin günlük değil, ama haftalık bazda belirlenmesini istiyor. Buna göre, bir günde fazla mesai yapılmış olsa bile, hafta içinde işçi bunu dengeleyecek biçimde normalin altında çalıştırılacak ve bu şekilde fazla mesai ödemesi yapılmayacak.

Sanayi patronlarının sendikası MESS, halen 100 bin metal işçisini kapsayan grup sözleşme görüşmelerinde sendikaların önüne esnek çalışma uygulamalarını koymaya kararlı görünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla, Türk Metal-iş bu tavizi patronlara vermiş. Zaten bu yüzden görüşmelerin gizli yürütülmesi, sözleşme taslak metninin sır gibi gizli tutulması ve işçilere bir açıklama yapılmaması da bu söylentileri doğruluyor.

DİSK Başkanı S. Çelebi’ye göre, Türk Metal-iş’in MESS ile yaptığı toplu sözleşme görüşmelerde işçiler bir oldubittiye getirilmek isteniyor. Bu şekilde aralarında esnek çalışma gibi işçileri patrona köle yapacak uygulama yanı sıra, esas olarak farklı ücretlendirme ile işçilerin birliğinin bozulmasının amaçlandığı anlaşılıyor.

Taşeron sendikası Türk Metal-iş

Sermayenin işçi sınıfına karşı getirdiği dayatmada, Türk Metal-iş’in oynadığı kilit rol dikkati çekiyor. 12 Eylül sendika yasaları ile hayat bulan “teşeron tipi" sendikacılığın en tipik örneklerinden Türk Metal-İş Türk-iş üyesi. Metal iş kolunda en çok üyeye sahip ve bu bakımdan sermayenin duayenlerinin yer aldığı bu iş kolunda Türk Metal-iş belirleyici konumda.

Metal işkolu, gerek büyüklük ve gerekse teknolojik düzey bakımından önde gelen bir faaliyet alanı. Yaklaşık 150 işyerinde 130 bin mavi ve 30 bin beyaz yakalı çalışanın istihdam edildiği bu iş kolu, aynı zamanda sanayi sermayesinin temsilcisi olan MESS’in denetiminde. MESS, sadece metal iş kolunu değil, ama ekonominin öncü kesimi olması nedeniyle, tüm diğer işkolları için öncü ve temsili nitelik taşıyor. Bütün diğer işkolunda faaliyet gösteren firmalar, MESS’in yaptığı toplu iş görüşmelerini kendilerine örnek alıyorlar.

Metal iş kolunda son günlerde ilginç gelişmeler yaşanıyor. İstihdam artıyor. Üretim artıyor. Bunun en temel nedeni de, işçi ücretlerinde çok ciddi reel düşüş yaşanması. Faaliyet gösteren şirketler, üretimlerini ve karlarını katlayarak artırıyorlar.

İşçi ücretlerinde yaşanan bu gerilemenin önemli bir nedeni, bu iş kolundaki örgütlenme biçimi.

MESS’in bir önceki 2006-2008 toplu sözleşme görüşmelerinde işçilere refah payı olarak enflasyonun iki katı zam vermeklerini açıklaması tümüyle kelime oyunundan öte gitmiyor. Hale metal iş kolunda yoğun bir iş devri yaşanıyor olması nedeniyle, net 500 YTL’yi bulmayan asgari ücret geçerli. Ortalama işçi ücretleri da asgari ücretin çok az üzerinde.

Türk sanayisi ve ekonomisi için belirleyici nitelik taşıyan metal iş kolunda Koç’un sendikası olarak tanımlanan Türk Metal-iş işyerlerinin çoğunluğunda yetkili. Onu izleyen Birleşik Metal-iş ile sermayeye karşı mücadelede hiç bir şekilde işbirliğine yanaşmıyor. Sendikal örgütlenmede yaşanan bu bölünmüşlük, tümüyle sermayenin yararına sonuç veriyor. Esnek çalışma ve denkleştirme dayatmalarına karşı direnme, işçiler arasında uçurumun açılmasını önlemek için yüzdeli zam yerine maktu zam talebi gibi konularda her iki sendikanın farklı yaklaşımı işçi sınıfının aleyhine sonuç veriyor. Özellikle son yılda çok sayıda yeni iş alımları oldu; asgari ücretle çalışanların sayısı çok fazla. Bu nedenle, eski ve yeni işçiler arasında uçurum oluşmaması için yüzdeli zamdan kaçınmak gerek.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder